10.03.2014

Namaste! Son havadisler!

               
Namaste!
Merhaba !
Merhaba güzel hayat ! Merhaba güzel insanlar!
Bu blogu okumaya zaman ayıran herkes mutlaka çok güzel olmalı , çünkü ya beni tanıyordur -ki ben tanıdığım herkesin ne kadar güzel olduğunu zaten biliyorum- ya da yogaya veya gezmeye meraklıdır oradan karşısına çıkmışımdır -ki o meraklı insan da zaten ne güzel insandır. ..


Böylece İstanbul'da olduğum sürece yazdığım yazılar göz önüne alındığında herhalde şimdiye kadarki sempatik en neşeli giriş kısmını da yazmış oldum. Tabii ki Caddebostan Yoga'yı açtığımızdan ve derslere başladığımızdan beri kanatlanan ve bu sıralar uçuşa geçen ruh halim kaynaklı...Haftada 5 gün yoga eğitmenliği hem de dolu dolu, hatta bazen günde 3 ders...Derste yaşadığımız her türlü tecrube, asanalar, geleneksel yoganın en güzel türleri, harika Hint ve Zen müzikleri, mumlar, tütsüler, birbirinden güzel çok tatlı bayıldığım yogilerim, yoginilerim, pranayama çalışmalarımız, derin gevşemeler, olumlamalar...Ne şanslıyım hayallerimdeki gibi dersler geçiyor, birbirinden harika gruplar oluşmaya başladı, ve hayallerimin ötesinde bir katılım ve memnuniyet... Faydayı, şifayı, sevinci paylaşmak... Paylaştıkça gerçekten çoğaldığına şahit olmak.. Mutlu mutlu yorulmak hem de, yorulmanın böylesi de hakikaten pek güzel.
Çok taze broşürüm,..1-2 hafta oldu basılalı, daha dağıtmaya zaman bulamadık :)

Yoga zaten tek başına çok güzel bir mutluluk kaynağı hakikaten. Yogayı en yoğun yaşadığım Hindistan'da da bizzat deneyimlediğim ve burada da bayıla bayıla anlattığım gibi, düzenli ve sık yapılan yoga ile meditasyon sonucu havanın kokusunu, gökyüzünün mavisini, ağacın yeşilini, denizin dinginliğini, yemeğin hatta suyun harika tadını ve hayatın her yönüyle ne kadar muhteşem olduğunu bol bol hissetmeye başlıyorsunuz...  Zaten fiziksel anlamda tüm sistem düzgün işlemeye başlıyor, bir de beyinsel ve gayette bir açıklaması var ki bu ruh halinin hemen bahsedeyim::  Bizi daraltan "ben" "ben" ve "ben" diyen bu sol beyin illetini az olsun susturup çok sevdiğiniz bir uğraşı, sanat, korku içermeyen her türlü ibadet, bayıldığınız bir seyahat, bir kişi, aşk, nefis bir yemek gibi işte neyse sizi siz hissettiren-dikkat " ben" değil "biz" manasında"-  bir etki yaratıyor, "ben" değil "biz" olduğumuzu hatırlatıyor. Sonu olacağını hissettiğiniz her muhteşem deneyim gibi dünya hayatının da böyle bir deneyim olduğunu söyleyen ve güzelliği görmenizi sağlayan "sağ beyni" aktive etmeye başlıyor. Bana her zaman bu konuda ilham veren ve anlatmaya çalıştığım sağ-sol beyin çalışma sistemini kendi yaşadığı deneyimle harika bir şekilde paylaşan Amerikalı bilim kadını ve konuşmacı Jill Bolte'nin meşhur videosunu buraya da eklemek istedim.


Bu yüzden ben yogadaki veya sevgiyle yerine getirilen bir eylemdeki odaklanmayı ve zihni durdurup konsantrasyon yaratmayı esas ait olduğumuz "biz" ailesini telefonla aramak gibi hissederim. Böylece hatırlarsınız bulunduğunuz yerin geçiciliğini, sonu olduğunu, başka bir yere ait olduğunuzu ve öyle hisseder hissetmez sonu olan her güzel şey gibi her anının değerini çıkarmak gerekir.  Bana göre bunu bedende çok güzel ifade eden meşhur ağaç pozunu da ağaçların kendisi gibi pek ekzantrik bulurum.
.

Yoga ve hissettirdiği ruh halinden söz açılmışken, karşıma çok ilham verici bir kaynak çıktı mutlaka bahsetmem lazım.. Henüz yoga eğitmenliğine yeni başladığım ilk haftaydı... Stüdyomuz hazırdı, giyinme odamız, renkler, resimler, minik kitaplığımız, ben heyecanlı ama hazır gibiydim, yani görünürde her şey tamamdı ama bir şeyin eksikliğini çok hissediyordum.. Belki de derslerde anlatmak istediklerimi nasıl ifade etmeliydim onu tam kestiremiyordum. Eğitimlerimi İngilizce aldığımdan ve yogayla ilgili iyi kaynaklarım hep İngilizce olduğundan biraz sıkıntı yaşıyordum...Türkçe kitap sıkıntısı var, bu bir gerçek, özellikle de yoga konusunda... İşte bu içimdeki boşluğun sıkıntısını hafiften hissetmeye başladığımda harika bir kitap çıktı karşıma, yine çok şanslıyım :) Daha kapağından beni al diyen bu kitap, genç ama bilge ve tecrubeli bir yoga hocası tarafından yazılmış. İfadeler çok düzgün, anlatım kaliteli, konu zaten çok derin, bu derinliği de keyifle aktarıyor okuyucuya.... Bayıldım. Gerçekten ilham verici oldu. Bir de itirafım olsun kitabı yazan yoga hocası ile yakışıklı yoga hocaları listesinde bir de Türk yerini almış oldu, şahsen bu konunun da hassas bir takipçisi olduğumu ve her daim paylaşacağımı belirtmek isterim, meraklılarına :)

 Bana ilham veren kaynakların en önemlilerinden biri de İstanbul'daki yoga arayışımın son ve düzenli durağı, Hakan Aktürk hocam...Eğitmenliğe başladım ama öğrenciliğin keyfini de sürmek taraftarıyım, aynı zamanda gelişmenin ve yeni şeyler öğrenebilmenin keyfi bu. Öğrencilik duygusu, öğrenmek hiç bitmesin. Kasım ayında  üyesi olduğum Suadiye Shore club'da tanıdım Hakan Hoca'yı , aslında bir de Engin Hoca vardı bir kere dersine girme şansım olmıuştu, çok isterdim onun da derslerine düzenli katılabilmek, ama müsait saatlerim sadece Hakan Aktürk'ün hafta içi gündüz vinyasa-akış yogasına uydu. Vinyasa yoga şu anda batıda çok popüler, birbiriyle bağlantılı bir akış içerisinde seri hareketlerden oluşuyor. Kesinlikle en keyifli türlerden biri, bir de fiziksel güçlenmek isteyenler için birebir. Hakan Hoca akış yogasında çok uzman ve profesyonel bir eğitmen. Realist ve bilimsel yaklaşımı, bir yandan aktardığı derin mana da bana çok hitap etti, ben de yogada bunu seviyor ve aynı tarzda ilerlemeye çalışıyorum. Yoga yolculuğumda şekillenen bir yapı oldu bu kendiliğinden, kaliteden, kaliteli insandan asla ödün vermeden devam etmek istiyorum.

Caddebostan Yoga'da Şubat ayında başladığımızdan beri güzel bir etkinlik de düzenledik. Bu blog aracılığıyla tanıştığım Marmaris'te yaşayan tatlı yoga eğitmeni arkadaşım Sebla Kaplan Tayland'a gitmeden önce bizde Tay Masaj uygulamaları yaptı. Tam bir masaj sevdalısı olan ben de gayet nasiplendim bu durumdan.. Çok güzeldi ama kısa sürdü, Sebla şimdi Tayland'da uzun bir yoga yolculuğunda, umarım çok mutlu dönem olur onun için, keyifle takip ediyorum yaşadıklarını.

Mutluluğu, ilhamı anlatırken haftamın en özel günü olan Çarşamba günlerimi. anlatayım.. Merdivenköy Semiha Şakir Huzurevinde sevgililerim var benim, dünyalar tatlısı ileri yaş teyze ve amcalarım...Onlarla birlikte 2 ayı geçen süredir her hafta sandalye yogası yapıyoruz. Gönüllü yapılan işler de bambaşka bir haz, hele böyle melek gibi kişilerle birlikteyseniz... Öyle farklı, yoğun hisler ki.. Hele ders sonunda ilettikleri teşekkürleri, minettarlıkları, hayır duaları,sarılmalar, öpmeler, o sevgi dolu gözlerden akan hisler, ahh çok çok etkileniyorum, inanılmaz bir haz.. Başta biraz prosedür aşmak gerekti, neticede devlet kurumu, ama yöneticiler hakikaten çok desteklediler. Hatta bir süre yeterli sayıda kişi toplayamazsam moralimi bozmamam ve ümidimi kaybetmemem gerektiğini işe yaradığını gördükçe katılımın artacağını söylediler. Amai ilk aydan itibaren çok sevildi, yaradı da ağrılarına, sızılarına en çok da morallerine iyi geldi, 20 kişiyi buluyoruz artık derslerde. Beraber çok da eğleniyoruz, hatta bu eğlenceyi daim kılmak ve tabii ki faydasını diğer günlere yaymak için son 2 haftadır çekimler yapılıyor, böylece diğer günlerde de tvden izleyerek yapabilecekler. Yöneticilerin açık görüşlülüğü olmasa zor olurdu hakikaten, şimdi de diyorlar ki bir kez başladın, seneye de devam et.. Etmez miyim, imkanım oldukça her zaman. Herşeyden önce siz benim uğurumsunuz, ne güzel bir başlangıcım oldunuz.


İleri yaşlar benim göznurum en sevgilim.. Ama geçenlerde hiç aklımda olmayan bir etkinlikte bulundum. Psikolog bir arkadaşım müdürü olduğu anaokuluna davet etti beni, çocuk yogası organizasyonu için. Açıkçası başlangıçta çok sıcak baktığım bir konu değildi.. Oysa ki ilk maaşlı işim çocuklarla, üniversite döneminde 2 seneyi aşkın çocuklarla çalıştım, mini club animatörlüğü yaptım. Çok da eğlendiğim bir dönemdi benim için, çocuklarla da çok iyi anlaşıyorum. Anaokulunda düzenlediğimiz bu etkinlik benim için çok anlamlı oldu. ..Ve bu konuda farkına vardım ki ben çocukları da çok seviyorum ve beraber çok eğleniyoruz. Yoga ile iki yaş grubuyla da yakın olmaktan mutluluk duyuyorum. Beni böylesine mutlu ve tatmin eden ikinci bir mesleğe sahip olduğum için gerçekten çok şanslıyım.


İstanbul'daki yoga yolculuğumdan son havadisleri böylece aktarmış oldum. Ama bir de İstanbul dışı bir havadis var. Onun da haberini vereyim, Cuma gününden itibaren 10 gün burada olmayacağım. Aşkı bulduğum şehre gidiyorum, Londra'ya...Daha önce öğrenci olarak yaşadığım bu güzel kente bu sefer de gezmeye ve tabii ki yoga deneyimlemeye gidiyorum. Güzel bir ekibiz çok eğleneceğiz, müthiş programlar yapıldı :) Ancak ben biliyorum bol bol da özlem gidereceğim, hatırlayacağım, belki de hüzünleneceğim. Kalbimde çok özel yeri olan Londra'da aidiyet hissimi yeniden yaşayacağım. Yaşayacağım yeni yoga maceraları da beni çok heyecanlandırıyor. Londra'nın en kaliteli yoga okulu olan Triyoga ve Hindistan'da tanıdığım Sivananda Yoga Londra ile çeşitli workshoplara katılacağım. Sonra da burada meraklılarına keyifle anlatacağım.


Sivananda Yoga Vedanta Centre London ile 20 Mart'ta Headstand workshopuna katılıyorum. Bir de beni derin bir içsel keşif ve meditasyon ile öğreti olan Satsang'a davet ettiler, çok istiyorum katılmak ama vakit bulabilirsem tabii ki çünkü aklımda Triyoga da var. Harika workshoplar olacak gittiğim dönemde, Londra'da Soho, Covent Garden, Chelsea ve Primrose Hill 'de ayrı ayrı şubeleri var, programlar harika, ilk olarak 16 Mart'ta Soho'da 3 saatlik bir dolunay mind&body pratiğiyle başlayacağım, bir de 21 Mart'ta Chelsea'de alligment üzerine workshopları var onu da alacağım. Şimdilik planlar böyle, ekibim beni yolumdan saptırmazsa tabii üzerine de farklı maceralar olabilir :)


Bu yazıma aslında dün başladım ama bugün tamamlayabildim. Dün gece yazarken aniden ateşlendim, sabaha kadar devam etti. Bugün tabii iptal oldum, ne ofise gidebildim, ne de dersleri yapabildim..Yarın da programlar aynen iptal. Yazının başını okuyunca insanın kendi kendine nazar değdirmesi neymiş anlıyorum hakikaten :) Hastalandığımı duyunca derhal müdahale eden annemlere gelmiş ve yayılmış durumdayım, tabii ki bol naz içindeyim. Bu ortam da ayrı keyifli tabii, zaten aslında insanın sevdikleri yanında olsun, işte en önemli şey o değil mi?