2 aya yakın süre kaldığım Hindistan'la ilgili çok güzel şeyler paylaştığım bu blogta yarım kalan hikayelerim de oldu, söz verip anlatmadığım... Nedeni hem sonradan yoğunlaşan eğitim ki bugün anlatmayı planlıyorum. Hem de buraya döndükten sonra bir türlü yazmaya adam akıllı başlayamamış olmak... Üzülüyorum da çok seviyorum çünkü..Ama sanki yazmak için insanın her türlü zihinsel ve sosyal meşguliyetten uzak olması lazım. Dağdaki yoga eğitimim sırasında o kadar değişik bir yaşam düzeyinde hissediyordum ki zihnimi meşgul eden hiç bir şey yoktu, yaşadığım her şey, yoga, meditasyon, doğayla yaşam, arkadaşlıklar ve paylaşımlar hatta yemek, içmek, güneş, gökyüzü bile inanılmaz basit düzeyde sadece mutluluk ve sevinç kaynağıydı. Beni rahatsız eden ve özellikle benim için çok değerli olan "an içindeki farkındalığıma" yani kendimi tamamıyla tüm varlığımda an içine kanalize edebilmeme engel olacak hiç bir etkene izin vermemeye çalışıyordum ne de olsa ender yaşanılacak özel bir deneyimdi.
Zihin böyle berrak ve net, enerjiler devamlı yükselirken insan kendini daha çok ifade etmek ve yaşadıklarını paylaşmak istiyor.. Benimki de o hesap, sabahın köründe kalkacağımı bile bile geç saatlere kadar rahatlıkla yazıyordum.. Ama İstanbul'a döndüğümden beri önceden de tahmin ettiğim gibi enerjimin düşüşünü gün ve gün gözlemliyorum...Sizi tatmin eden ve mutlu eden her türlü eylem içinde zihninizin cam gibi berrak olması lazım ki, akış sağlansın.. Neticede insan bir şey ortaya çıkarmak istediğinde ruhunu koymak istiyor ortaya...Ama bunun için de sizi meşgul eden ve hatta üzen düşüncelerden, hayal kırıklıklarından, korkulardan sıyrılmak lazım...Günlük şehir hayatında ve sosyal ortam içerisinde bunlardan tamamen sıyrılmak tabii ki çok zor...Bence olay da tam bu.. Dağda doğa, her gün yoga, meditasyon akar da gel bakalım şehirde açık tut çakralarını.. İşte bu noktada bulutlardan yere doğru çekilen enerjiyi toplamak için ne yapmak lazım? Neyse ki bilgiler taze, neyse ki hayatımda yoga var ve neyse ki doğa, güneş, gök aşkımı kalbimde taşıyorum.. Bunlar benim destek kitim.. Destek kitimi ben desteklersem onlar da beni destekliyorlar hakikaten.. İşte oturdum yazıyorum..
Aslında önceden de söz verdiğim gibi "rahibe arkadaşım" Choekyi'nin ( özellikle belirtmek istedim yakın çevrem için, Choekyi rahibe :)) mektubunu ve hikayesini paylaşmak çok istiyordum. Duygusal seviye olarak da yukarıdaki malum düşüş nedeniyle hassasiyetim azaldı maalesef ama tabii daha rahat hissediyorum, algıların ve hislerin netliğinin azalmasının tek bir yararı bu olacak heralde... Ama öncesinde yoga anlatacağım, girdiğim bu yolculuğun en önemli durağı olan yoga eğitmenliği sertifika programı hakkında bilgi vermem gerekir diye düşünüyorum, benim gibi bir yoldan ilerlemek isteyenlere de yardımcı olacaktır, mutlaka. Bir de merak edenler de olabilir, nasıl çalıştım, nasıl bir sistem bu, bundan sonraki yolculuğumda ne gibi etkileri olacak... Böylece bu yazımı Hindistan'daki eğitmenlik kursuna ayırıyorum.
Yılın belli aylarında Himalayalar'da ve mesela bu dönemde Goa'da eğitimlerine devam eden Trimurti Yoga ile 1 aylık bir süre boyunca, dağda kaldığım köy içerisindeki tamamen rastlantısal olan aynı isme sahip yoga ve müzik okulu-misafirhane karışımı basit gibi görünen ama kesinlikle cennetten bir parça mı burası diye çok sorduğum Trimurti Garden denilen mekanda 200 saatlik yoga ve teori eğitimi aldık. Dünyanın bir çok farklı yerinden gelen 19 yoga öğrencisiydik, 4 hafta boyunca sabah 07:00'den itibaren 12 saatlik bir günlük bir yoga ve felsefe maratonuyaşadık. Genel olarak yorgunluktan canımız çıksa da ve havanın azizliğine uğrayarak özellikle sabah erken ve akşam saatleri sürekli üşüyor olsak da müthiş bir eğitimdi, bedenimiz ve zihnimiz sanki yeniden şekillendi.. Hepimiz için transformasyon kelimesini ağzımızdan düşürmediğimiz bir deneyim oldu, beraberinde büyük duygusal açılımları, nedensiz ağlamaları, katıla katıla gülme krizlerini ve sık yaşanmasıyla bizi şaşırtan dejavuları getirdi...Ve kesinlikle bundan sonraki yoga eğitmenliği hayatımızda ihtiyacımız olacak temel disiplini ve dengeyi oluşturmamızı sağladı..
Pazartesi-Cuma tam gün 12 saat olarak düzenlenmiş program içinde 2 saatlik kahvaltı ve öğle yemeği molaları haricinde toplam 6 saate yakın yoga pratiği ve 4 saatlik teori dersleri aldık. Cumartesileri yarım gün olarak benzer program vardı, geri kalan süre ise serbest vakitti. Ancak serbest vakitlerde de kurs tarafından düzenlenen hamile yogası, ileri yaş yogası ve çocuk yogası gibi alternatif workshop programlara katılıyorduk.
Güneşli havalarda bu dersleri dışarda almak ise muhteşemdi, yeni bilgileri tamamen net meşguliyetsiz zihnime kabul ederken ben hoca tarafına bakmak yerine bulunduğum yerin muhteşem doğasına kitlenip kalbimdeki sevgi dalgalanmalarının keyfini çıkarıyordum.
Bir diğer felsefe hocamız Bhaskar da bize Patanjali'nin yoga sutralarını anlatıyordu, yıllarca mağarada yaşamış dünyalar tatlısı mistik bir insan. Bizler ona saygımızı göstermek için "Bhaskarji"diyorduk ama aslında çok da şirin geliyordu bana sanki türkçedeki "cik" uzantısı gibi. Bhaskarcik :) tam bir spiritüeldi ve bu dünyaya ait olup olmadığını ciddi bir şekilde düşünüyorduk, seni uzaydan mı gönderdiler Bhaskarji?
Zihin böyle berrak ve net, enerjiler devamlı yükselirken insan kendini daha çok ifade etmek ve yaşadıklarını paylaşmak istiyor.. Benimki de o hesap, sabahın köründe kalkacağımı bile bile geç saatlere kadar rahatlıkla yazıyordum.. Ama İstanbul'a döndüğümden beri önceden de tahmin ettiğim gibi enerjimin düşüşünü gün ve gün gözlemliyorum...Sizi tatmin eden ve mutlu eden her türlü eylem içinde zihninizin cam gibi berrak olması lazım ki, akış sağlansın.. Neticede insan bir şey ortaya çıkarmak istediğinde ruhunu koymak istiyor ortaya...Ama bunun için de sizi meşgul eden ve hatta üzen düşüncelerden, hayal kırıklıklarından, korkulardan sıyrılmak lazım...Günlük şehir hayatında ve sosyal ortam içerisinde bunlardan tamamen sıyrılmak tabii ki çok zor...Bence olay da tam bu.. Dağda doğa, her gün yoga, meditasyon akar da gel bakalım şehirde açık tut çakralarını.. İşte bu noktada bulutlardan yere doğru çekilen enerjiyi toplamak için ne yapmak lazım? Neyse ki bilgiler taze, neyse ki hayatımda yoga var ve neyse ki doğa, güneş, gök aşkımı kalbimde taşıyorum.. Bunlar benim destek kitim.. Destek kitimi ben desteklersem onlar da beni destekliyorlar hakikaten.. İşte oturdum yazıyorum..
Aslında önceden de söz verdiğim gibi "rahibe arkadaşım" Choekyi'nin ( özellikle belirtmek istedim yakın çevrem için, Choekyi rahibe :)) mektubunu ve hikayesini paylaşmak çok istiyordum. Duygusal seviye olarak da yukarıdaki malum düşüş nedeniyle hassasiyetim azaldı maalesef ama tabii daha rahat hissediyorum, algıların ve hislerin netliğinin azalmasının tek bir yararı bu olacak heralde... Ama öncesinde yoga anlatacağım, girdiğim bu yolculuğun en önemli durağı olan yoga eğitmenliği sertifika programı hakkında bilgi vermem gerekir diye düşünüyorum, benim gibi bir yoldan ilerlemek isteyenlere de yardımcı olacaktır, mutlaka. Bir de merak edenler de olabilir, nasıl çalıştım, nasıl bir sistem bu, bundan sonraki yolculuğumda ne gibi etkileri olacak... Böylece bu yazımı Hindistan'daki eğitmenlik kursuna ayırıyorum.
Bu resim şu anda bu blogun facebook kapak sayfasında da bulunuyor, soldaki kalp eğitimenlik kursunun diploma töreninden öğretmenler tarafından bizim için hazırlanan bir güzellik, her taşın üzerinde yaşamı güzelleştiren sıfatlar yazılmış, ortada da tesbihten bir kalp var, sağda bulunan resim ise Trimurti Garden'ın Hintli sakinlerinin günlük dua rituellerinden..
Akşam geç saatlere kadar uzayan yoga çalışmalarımızdan.
Aşağıda ise sabah erken saat ısınma öncesi ne bulduysam üstümde :)
Pazartesi-Cuma tam gün 12 saat olarak düzenlenmiş program içinde 2 saatlik kahvaltı ve öğle yemeği molaları haricinde toplam 6 saate yakın yoga pratiği ve 4 saatlik teori dersleri aldık. Cumartesileri yarım gün olarak benzer program vardı, geri kalan süre ise serbest vakitti. Ancak serbest vakitlerde de kurs tarafından düzenlenen hamile yogası, ileri yaş yogası ve çocuk yogası gibi alternatif workshop programlara katılıyorduk.
Hamilelik workshop çalışmamız..
Her sabah 07:00'de toplandığımız yoga alanımızda pranayama-chanting ( temizlenme-nefes ve mantra çalışmaları) ardından 2 saatlik günlük asana (yoga hareketleri) çalışması ile güne başlıyorduk. Yogada özellikle asana pratiğini aç karna yapmanız çok etkili oluyor, hem hareket akışın rahat sağlarken nefes egzersizleri için de boş bir karın tercih ediliyor. Asana uygulamalarımızda haftada iki kere 2 hatha yoga ile başlarken, diğer günler vinyasa, ashtanga ve sivananda türleri olarak devam ediyordu. 9-9:30 arası kahvaltımızı yine Trimurti Garden'ın çok güzel balkonunda veya güneş varsa bahçesinde yayılmak suretiyle yapıyorduk.
Trimurti Garden'ın sahipleri Hintli baba-Alman anne ve güzel kızları.
Güneş altında kahvaltı keyfimiz.
Trimurti Garden.. yemek ve misafirhane bölümü
Kahvaltı sonrası misafirhanedeki odama doğru kısa bir kaçamak yaparken.
Kahvaltı sonrası öğlene kadar teori dersleri başlıyordu. Bu dersler kursun ana eğitmeni Karo'dan yoga eğitmenliği sanatı , Yogesh ve Bhaskar'dan da disiplin ve felsefeyi kapsıyordu. Özellikle felsefe ve yoga disiplini temel eğitimimi Sanskrit diline çok hakim Hintli iki değerli hocadan aldığım için Hindistan'ı seçmiş olmakta ne kadar doğru bir karar verdiğimi her seferinde anlıyorum. Yogesh (soyadı ve dediğine göre Yoganın Lordu anlamına geliyormuş 3 yaşında seçmiş) bize yogik yaşamın nasıl olması gerektiğine dair tüm disiplini (diet, temizlik, namalar, niyamalar..) ve chakralar, mudralar, ayurveda, pancha kosha (beden katmanları), yoga antomisi, psikoloji gibi çok değerli konuları mükemmel bir şekilde öğretiyordu. Her dersinde defalarca sanki yüzlerce dolarlık bir workshopta-seminerdeymişim hissine kapılıyordum.Güneşli havalarda bu dersleri dışarda almak ise muhteşemdi, yeni bilgileri tamamen net meşguliyetsiz zihnime kabul ederken ben hoca tarafına bakmak yerine bulunduğum yerin muhteşem doğasına kitlenip kalbimdeki sevgi dalgalanmalarının keyfini çıkarıyordum.
Bir diğer felsefe hocamız Bhaskar da bize Patanjali'nin yoga sutralarını anlatıyordu, yıllarca mağarada yaşamış dünyalar tatlısı mistik bir insan. Bizler ona saygımızı göstermek için "Bhaskarji"diyorduk ama aslında çok da şirin geliyordu bana sanki türkçedeki "cik" uzantısı gibi. Bhaskarcik :) tam bir spiritüeldi ve bu dünyaya ait olup olmadığını ciddi bir şekilde düşünüyorduk, seni uzaydan mı gönderdiler Bhaskarji?
Yine güneşli bir gün Bhaskarji ile açık havada ders
Ben yine güneşten doğadan mest :)
Öğlen yemeğiyle tekrar bir kısa teori dersi ve sonra akşama kadar yine matlar üzerindeydik. Bu dersler artık tamamen eğitmenliğe yönelik ve geleneksel yoga türlerinin eğitimini kapsıyordu. Bunlardan biraz bahsetmek istiyorum kısa kısa..
Yoga'yı 9 yıla yakın süredir yapmama rağmen Hatha Yoga ve Kundalini Yoga haricinde diğer türler hakkında çok derinlemesine bilgim yoktu. Sadece hangileri daha hareketli hangileri daha meditasyona yönelik onu biliyordum. Yoga ile ilgili bir çok kitap okumuştum ancak pratikte uygulama eksik olunca asanalar hakkındaki teorik bilgiler biraz havada kalıyordu. Trimurti Yoga'daki eğitimim başlamadan önce Iyengar Stilini burada öğrenmiştim. Tamamen desteklerle yapılan özel bir türdü, iki yazımda uzun uzun bundan bahsetmiştim. Burada ise ağırlığımız Hatha Yoga, Ashtanga, Vinyasa, Gentle Flow (hafif akış)Sivananda, Yin
Yoga ve Restoratif Yoga üzerindeydi.
Öncelikle en geleneksel yöntem olan Hatha Yoga'dan başlamam gerekir. Tantric Yoga geleneğinden gelen Hatha Yoga, asana uygulamalarını içeren tüm yoga stillerini kapsar. Hatha Yogayı hem teori hem uygulamada Yogesh bize anlattı. Hatha Yoga insan yaşamını doğumdan ölüme takip eden ve ölüm ötesini de pranayama ve meditasyon ile ifadeleyen asana diziliminden oluşuyor.. Güneşe Selam (Surya
Namaskar) 6 kere olmak üzere yavaştan hızlıya doğru tekrarlanırken, arkasından ters duruşlar, prone (yüzükoyun yatay uzanma), oturuş, ayakta ve denge asanaları ile takip ediyor. Güneşe Selam'dan sonraki hiçbir asana için akış yok, yani tüm pozisyonlar birbirinden bağımsız. Hatha Yoga'da dünya üzerindeki türlerin sayısı kadar pozisyon olduğuna inanılıyor, çünkü bizler de bu dünya türlerinin genetik kodunu taşıdığımızdan tüm tür simgelemelerinin bedenimizde ifadesini bulabiliyoruz. Şimdi hazır olun : toplam asana sayısı 8,4milyon. Neyse ki Lord Shiva bu sayıyı 84 gruba indirmiş :) . Ben tamamen bana anlatılanı aktarıyorum, elbetteki bunu şüpheyle karşıladım. Ama yoganın güzelliği bu arada biraz uç rakamlar ve örneklerle karşılaşmak mümkün :)
Tabii yogayı da dışarıda yapmanın keyfi bambaşkaydı..
Ashtanga (Mysore Stili-babası Pattabhi Jois) benim kapasitemi zorlayan en zor stildi. Kurs formatında ashtanga eğitmenliği aslında yok ancak özellikle kişisel uygulama ve çalışmalar için en uygun stil de bu. Dünyada ciddi anlamda bağımlıları var ama en çok sakatlanmaların yaşandığı ve ciddi olarak bedeni zorlayan bir stil. 1 aylık yoga disiplinimizin temeli öncelikle kendi beden eğitimimiz olduğundan temel ashtanga pozisyonlarını içeriyordu. Chantal ve Karo hem günlük derslerinde hem de adjustment adı verilen düzeltici uygulamalar ve dokunuşlarda ashtanga temelini kullandılar.
Kurs başladığında bizlere de aynı yukarıdaki gibi self-practise çalışmalarımız için uygulama kartları verildi. Ashtanga Yoga'da 2 türde Güneşe Selamlar var, birbirine 3:1 veya 3:2 oranları ve katlarıyla başlıyor ve arkasından ayakta duruşlar, öne eğilişler, twistler, arkaya eğilişler, ters duruşlar ve sonrasında savasana adı verilen yatış pozisyonu ile bitiyor. Günlük ashtanga çalışması güçlenmek ve beden disiplini için tavsiye ediliyor. Burada, İstanbul'da da sabahları benim kişisel çalışmam bu şekilde başlıyor, ancak eğitimde ashtanga taraftarı olacağımı pek sanmıyorum.
Swami Vishnu-devananda tarafından kurulan ve Swami Sivananda öğretilerine dayanan
Sivananda Yoga stili ise öğrendiğimiz diğer bir stildi.
Swami Vishnu-devananda
Daha önce Osho görüntülerinde ve izlediğimiz diğer videolarda gördüğümüz Hint gurularıyla ilgili bir rahatsızlığım vardı, o zaman Karo'ya danışmak istemiştim. Karoda bana Swami Vishnu-devanandanın öğretilerini içeren Upadeşa kitabından çok güzel bir sözü bulmuştu.
" Eğer bir mum yakmak isterseniz çoktan yanmış olan bir muma değdirirsiniz. Ve sonra da bu mumla diğer yanmamış mumları aydınlatırsınız. Buna benzer şekilde bir öğretmen de sizdeki mumu aydınlatır. Size bir şey vermez. Her şey içinizdedir. Sizin ölümsüz özünüz, çalışma, disiplin, adayış ile aydınlandıkça bunlardan habersiz olan diğerlerini aydınlatmaya başlarsınız. Bu da onlara sahip olmadıkları bir şeyi vermek değildir. İşte guru, öğretmen veya ustanın anlamı budur. Siz kendinizin gurusu, kendinizin ustası ve kendinizin öğretmenisiniz."
Bu söz benim bir çok soruma cevaptı, ben de kitabın geri kalan öğretilerini büyük bir merakla okudum ve çok etkilendim. İşte Swami Vishnu devananda Sivananda Yoga'nın kurucusu. Sivananda Yoga güneşe selamdan sonra 12 asana temeline dayanıyor. Her duruş arasında yatış pozisyonu olan savasana var. Sivananda Yoga'yı ilk eğitim aldığım dönemde çok sevdiğim Ayzin Hoca'nın derslerindeki yoga türüne çok benzettim. Her ne kadar müzik, akış gibi keyifli aksesuarları olmasa da ben Sivananda Yogayı çok sevdim, bir kere konsantre bir şekilde başlayınca sürekli bir meditasyon içerisinde olduğunuzu hissediyorsunuz.
En çok eğitmenlik için üzerinde durduğumuz ve gerçekten oldukça sevdiğim Vinyasa ve Gentle Flow (hafif akış) serilerini yine Karo ve Chantel'den çok ayrıntılı öğrendik. Ashtanga ile kıyaslandığında akışlara dayanan ve yaratıcılığınızı da rahatlıkla katabileceğiniz bir kareografiye dayanan serbest stil geçişli asanalardan oluşan stiller. Vinyasa demek akış sequensi, yani geçişli asanalar, bir nevi dansı andırıyor. En basit vinyasa ve dünyada en çok kullanılan güneşe selamdan alınan plank, chaturanga ve aşağı bakan köpek pozisyonları. Oradaki tüm öğrencilerin bu kadar bu stilleri sevmesinin en büyük nedeni Karo ve Chantel'in harika hocalar olması ve kesinlikle yaratıcılıkları. Özellikle ilk haftalarda Karo'nun öğrettiği Gentle Flow (hafif akış) gerçekten yoga sevgimde çok özel bir yer yaptı, mutlaka eğitimlerimde kullanabileceğim ve Türkiye'de de herkesin severek uygulayacağına inandığım bir stil oldu.
Chantel mükemmel vinyasa stilleri gösterdi..
Oradaki final eğitmenlik performansımı da bu stile ayırmak istedim ve konsept olarak sonbaharı seçtim.
Öğrendiğimiz stillerden son olarak Yin Yoga 'dan bahsedeyim. Yin Yoga ve Restoratif yogayı dönüşümlü olarak Cecillia'dan aldık. Çok sevdiğim oldukça hafif, rahatlatıcı ve iyileştirici bir stil Yin Yoga. Zen teması ile Yin ve Yang duruşlarına dayanıyor. İstanbul'da da bir hayli popüler olmuş anladığım kadarıyla, tanıdığım bir çok eğitmenin Yin Yoga yaptırdığını öğrendim. Başlangıç seviyeleri için çok uygun bir stil olduğuna inanıyorum. Ayrıca Yin Yoga sırasındaki müzik ritüelleri de bir harikaydı, ben de çok heveslenerek küçük bir enstrüman aldım oradan.
Bahsettiğim tüm hocalarım bir arada-diploma günümden. Karo-Chantel-Cecillia-Meera-Yogesh-Bhaskar.
Eğitmenlik kursum sırasında öğrendiğim bir çok konuyu uzun uzun anlattım ama beni en çok etkileyen ve ciddi anlamda bir çok şeyin farkında olmamı sağlayan günlük meditasyonlarımızdan bahsetmedim. Ama blogumu daha önce okuyanlar Meera ile yaşadığım deneyimleri biliyor. Kendisi Osho komunünde büyümüş ve orada meditasyon uzmanı olmuş dünyalar tatlısı bir insan. Ayrıca rüyalar, geçmiş hayat ve bilinç durumlarıyla ilgili özel trans seansları da yapıyor. Meditasyonlarımızda bize katılan ve yönlendiren Meera gibi bir insanı tanımaktan gerçekten çok mutlu oldum.
Eğitim boyunca yaşadığımız transformasyon ve dinginliğin en önemli nedeni olduğunu düşündüğüm meditasyon beynimizdeki nöronları ciddi olarak etkiliyor, hayata bakışımızdan sinir sistemimize ve hücrelerimize kadar gerçek bir değişim ve dönüşüm sağlıyor. Burada da günlük rutinim içerisine almaya çalışsam da maalesef o kadar kolay konsantrasyonu yakalayamıyorum, tabii yine yazımın en başında belirttiğim gibi zihnin meşguliyeti ile çok alakası var. Yine de yapabildiğim günlerdeki farklılığı gözlemlemek beni çok mutlu ediyor, yoga ve meditasyon öyle hızlı etki ediyor ki hayatınıza, o gün ancak yarım saatlik bir vakit bile ayırsanız gününüz farklı geçiyor kesinlikle..
Bana bu kadar güzel deneyimler yaşatan yoga sevgimi hergün daha çok besliyorum, yakın zamanda bu sevgimi sadece yazı ile değil pratikte eğitmenlikle paylaşmaya başlayacağım. Umarım orada da buluşuruz, herkese sevgiler..