5.05.2014

Londra, Triyoga ve bir müjdeli haber

Merhaba!
Özledim, yazmayı..Demek yazdıkça alışkanlık mı yapıyor, bağımlılık mı yapıyor, ne derseniz işte ama şu kesin: pek tabii besliyor ruhumu. Ne yapıyorsan ruh beslensin, meydana çıksın, ifade bulsun. O zaman mutlusun, kendindesin.
Bugün Bağdat caddesi trafiğe kapalı ne güzel. Araba sesi yok. Senede bir cumhurbaşkanlığı bisiklet turu sağolsun. Bir de sabahtan yağmur yağmış, şimdi hava mis gibi açılmış. Yazıya başlamak bile insana keyif veriyor işte. Koydum türk kahvemi dedim anlatayım şimdiye kadar olan biteni, Londra'dan Triyoga'yı, buradan açılış partimizi ve bir de müjdeli haber vereyim ama merak edin, yazının sonuna saklayayım.
Açılış dedim ya, gerçi 3 ay oldu açalı ve derslere başlayalı, ama öyle güzel bir enerji yakaladık ve derslerimize giren herkes o kadar tatlı ki, hem onlara teşekkür etmek istedik, hem tanıştırmak, hem de bizleri sevenlerle bir arada olup bu güzel başlangıcı kutlamak istedik. Çok mutlu bir açılış partisi yaptık, resimdeki bu şirin pasta da açılış partimizden..

Ve Londra...Kendimi en rahat hissettiğim, belki de en ait hissettiğim, aşkı bulduğum ve aşık olduğum şehir. Yıllar önce eğitim için gitmiştim,  sonra uzun zaman da gitme imkanım olmamıştı.Çok sevdiğim kuzenim Erdem 18 Mart'taki Galatarasay-Chelsea maçı nedeniyle planladığı Londra planını anlatınca tabiri caizse bu plana atladım. Sonrasında benim gibi gezmeye bayılan fıstık kuzenim Gamze ve onun çok tatlı arkadaşı Pelin de eklenince keyifli bir grup oluşturduk.
Erdem bizlere Kensington'da harika bir ev ayarladı, derhal benimsediğim ve çok rahat ettiğim bir evdi. Harika vakit geçirdiğimiz gibi evin dekorasyonu da sanki bana özel döşenmiş, enerji çekiyor herhalde.. Evin dört bir yanında  Buddha heykelleri, mudralar, mistik bir bahçe tasarımı. Çok hoşuma gitti. Tam yogacılar için ideal olarak hazırlanmış. Ayrıca çok temiz, otel konforu da hissediyorsunuz, Londra'da kısa süreli kalacak yer arayanlar, özellikle yoga-doğu felsefelerine ilgi duyanlar, kesinlikle tavsiye ederim.

Tabii hem gezeceğim kuzenlerimle, hem de aklımda yoga var. Gitmeden buradan başladım araştırmalara. Londra'nın en büyük yoga okulu zinciri Triyoga'ya mutlaka gitmeli ve bu popüler merkezde batı stili yogayı yerinde görmeliydim. Ayrıca Hindistan'da tanıdığım, çok merak ettiğim, yakından deneyimlemek istediğim Sivananda Yoga da aklımdaydı, buradan kurduğum bağlantı ile Sivananda Yoga UK Londra merkezindeki workshoplarına katılmaya karar verdim. Londra ile ilgili 2 yazı yazacağım, çünkü bir yazımı özellikle Sivananda Yoga'ya ayırmak istiyorum, hem merkezi hem de felsefeyi biraz daha derinden anlatmak isterim. O  nedenle şimdi Triyoga'dan bahsedeyim.
(Bu noktada Sinem yazıyı bırakır ve dışarıda gayet davetkar bir şekilde parıldayan güneşe tav olarak ve trafiksiz bir günü fırsat bilerek bisikletini aldığı gibi sokaklara akar)
...ve akşam tekrar yazı devam eder..



Triyoga..Sanırım Londra ve Yoga denildiğinde ilk akla gelen yer, kesinlikle Londra ile özdeşleşmiş ve Avrupa'nın en iyi yoga markası olmayı başararak 14 yılda Londra'nın 5 güzel noktasında stüdyo açmış. Triyoga'nın markalaşma hikayesinde tabii ki doğru insanlar var. 20 senedir devam ettiği avukatlığı bırakan ve ortağı olduğu şirketten ayrılan Jonathan Sattin,  BBC Ceo'su Ford David Ennals ile 2000'de Microsoft başkanlığından emekli David Svendsen gibi arkadaşlarının desteğini alarak ciddi finansal yatırım ve üstün bir  marketing planıyla markayı yaratmış ve ilk Triyoga stüdyosunu Primrose Hill'de kurmuş. "Herkes için Yoga" sloganını çıkaran Triyoga, Primrose Hill stüdyoyu keşfeden Jude Law, Gywneth Paltrow, Kate Moss ve bir çok tanınmış İngiliz şöhreti sayesinde duyularak zamanla ciddi bir fanatik kitle edinmiş ve çok popüler olmuş. Hatta Triyoga ve meşhur Triyogileri Primrose Hill semtini meşhur etmiş ve semtin ev fiyatları yükselerek değer kazanmış. Bir marketingçi gözüyle hikaye beni büyülüyor, dahiler ekibinden çıkan bu güçlü marka bugün Londonerların hayatına yogayı çok ciddi bir şekilde yerleştirmiş.


Pek tabii Londra'ya gidip bu meşhur stüdyoyu ziyaret etmek farzdı, ben de son dönemin popüler şubesi Soho'yu tercih ettim. Aslında bu tercihimin önemli bir nedeni ise Londra'nın en popüler yoga eğitmenlerinden Nadia Narain'in open yoga dersine katılmaktı. Londralıların iş çıkış saatlerine denk gelen "rush hour" saatte ders veren Nadia için şöyle diyebilirim: bizim süperstar Ajda'nin yogacı versiyonu. Çok havalı, çok seviliyor ve ders sonrası görüşüm: kesinlikle hak ediyor. Havası da pek yakışıyor, dedim ya aynı bizim Ajda gibi, çok benzer bir elektrik aldım. Ders başı stilini sorduğumda cevabı da pek hoştu: "Bebeğim ne diyebilirim ki, bu benim dersim yani böyle bir ders işte"


Peki şimdi baştan alayım. Soho'daki Triyoga mükemmel bir lokasyonda ve merkezi gittiğimde genişlettiklerine dair kocaman ilanlarıyla karşılaştım. Belli ki Kingly Court'ta 2. katta bulunan stüdyo artık yetmiyor ve tüm kata yayılmaya karar vermişler.Kingly Court, çok şirin bir alışveriş caddesi olan Carnaby Street arkasında, alt katında da çok cici bir Asya-füzyon restoranı var, mekanı görünce yoga çıkışı için derhal gideceğim adresi de belirlemiş oldum.
Renklerin gücüne enerjisine ve uyumla kullanılması gerektiğine her zaman inanırım. Yogaya da en çok yakışan rengin mor olduğunu düşünüyorum. Zaten çoğu yoga stüdyosu da matını, minderlerini seçerken genelde mor renk kullanır. Triyoga'da logosuyla, stüdyo tasarımıyla moru bol bol kullanmış ve de çok sevimli olmuş, yan renkler de pek yakışmış. Sade, sıcak ve davetkar bir imajı var, aynı kendi sloganları "Herkes için Yoga" gibi.

"Open Yoga" dersi "drop-in" yani herkese açık ve tek giriş ücretiyle girebiliyorsunuz. İçerisi hakkında önceden bir bilgim olmadığından önce resepsiyonla görüştüm. Nadia ile de orada karşılaştık, Ajda falan diyorum ama bakmayın çok ufak-tefek ve gayet sade stili,  ama yine de bu kadar popüler olmanın verdiği bir enerji var muhakkak.
Dersin kalabalık olacağı resepsiyon önünden belliydi ama içeriye girene kadar tahminimin ne kadar üstünde olduğundan haberim yoktu. Bir tane soyunma ve duş odası var, tasarım ve döşemeler de çok sade, bu kadar büyük bir yoga zincirinden beklenmeyecek ölçüde.Ama heryerde kocaman posterler ve tanıtımlar var normal olarak, nitekim her gün başka etkinlikler düzenleniyor, dünyanın en iyi hocaları workshoplar ve eğitimler düzenliyor Triyoga'da. İçeride ayrıca kendi shopları ve ufak bir kitaplıkları var.
Giyinme odası çok kalabalıktı ama ortama her zamanki İngiliz nezaketi hakim olduğu için hiç rahatsız olmadan hazırlanıp merakla kendimi salona attım. Salon ilk etapta bana çok büyük gelmedi, matlar dizi dizi hazırlanmış direk kemerleri blokları alıp yerleştik ama ders başlamadan bir de saydım ki 60 kişiyiz.
Ben bu millete hayranım, 5 dakika mı bekliyoruz, baktım yanımdaki bayan hemen kitabı açmış. Metrodan alışığım bu hallerine de burada görmek biraz şaşırttı. bir anları boş geçirip de etrafa bakınıp durmuyorlar, güzel kültür, seviyorum ne diyebilirim. Böyle matlar boyuna sıralanarak 3 sıra yapılmıştı. Her sırada rahat 20 kişi vardı. Ve ufak-tefek Nadia gelip bu 60 kişiye 1 saat 15 dakika içinde resmen ameliyat yaptı. Artık yenilenme ameliyatı mı dersiniz, tazelenme mi dersiniz, kendine mi gelme dersiniz. 10 senelik yoga geçmişimde gördüğüm en operasyonel yoga hocası. Tıkır tıkır öyle güzel işletiyor ki sistemi. Gerçekten stilini ifade edemem, ne vinyasa derim, ne hatha derim, ne kundalini derim. Kendisinin de dediği gibi, bebeğim Nadia stili başka ne diyebilirim. Anlayacağınız üzere fena halde hayran kaldım ve bolca ilham da aldım.
Ders sonrası toparlanma, gördüğünüz gibi son derece sade ve son derece mor bir ortam .
 Sanki biraz Caddebostan Yoga'yı mı andırıyor desem :)

Triyoga son derece batı stili  ve profesyonel bir mekan. Çok ciddi kurumsal bir yapı yatıyor altında ve bunu derhal hissettiriyor. Nadia da dediğim gibi harika bir hoca, şimdiye kadar deneyimlediklerimin en iyilerinden, müthiş bir ders akışı var. Ama ...İşte bu amasını Londra'da ziyaret ettiğim diğer mekan olan Sivananda Yoga'dan sonra daha iyi anladım. Onu da sonraki yazıma saklayacağım, uzun uzun anlatmak için.
Evet geldik yazının sonuna. Blogumu takip edenler: şimdi sizlere güneşin doğduğu yerden, Hindistan'dan bir müjdem var. Önceki yazımı okuyan bir çok kişi bizi mutlaka durumdan haberdar et demişti. Chokyi'den bahsediyorum. Harika bir tesadüf neticesinde yazımı gören ve aldığım eğitimin aynısını almak üzere Hindistan'da bulunan yoga eğitmeni Dilek bana facebook üzerinden ulaştı. Chokyi'yi bulacağını ve bana mutlaka haber vereceğini söyledi. Sonrası mı, bu konuşmadan sonra bir kaç gün geçmeden :
Dilek bana bir mesajla bu resmi gönderir ve Chokyi'nin sağlığının düzelmeye başladığının müjdesini verir. Hatta Chokyi bana bir mektup bile yazmış. İyi olduğunu düzeldiğini ve planladığı seyahati yapacağını söylemiş.Ve şu anki durum: Benim tatlı rahibe arkadaşım iyileşti, önümüzdeki hafta Tibet'e gidiyor, 15 yıllık aile hasreti bitiyor.. sevgili Chokyi burada artık sadece ben değil seni merak eden başkaları da oldu, lütfen sağlıkla sıhhatle çok mutlu bir yolculuk yap olur mu:? Kim bilir belki de ailenle fotoğraflarını da buradan paylaşmak nasip olur.