"En zoru ne biliyor musun? Hasta olduğum zamanlar... Hastayken bazen kendimi çok halsiz hissettiğimde yanımda bir ailenin varlığını çok arıyorum. Ailem olsa yanımda da üzerimdeki battaniyeyi düzeltse diyorum...Yalnızlık insanı en çok hastayken, bakıma muhtaçken zorluyor işte."
Meğer o şimdilerde çok hastaymış. Yazdığı mesajda canım diyor, bedenim çok zayıf düştü. Her gün doktora görünmek zorundayım. O yüzden Tibet'e bu ay gidemeyeceğim. Önümüzdeki aya düzelirsem işte o zaman sonunda Tibet'e gidip ailemi görebileceğim.
Lhasa şehri, Tibet
Ah Chokyi...Benim gözleri gülen sevgi dolu arkadaşım, Tibetli rahibe kardeşim... En son Londra'daydım bana mesaj gönderdiğinde... Ne olur ara bir konuşalım sesini çok özledim demiştin... Arayamadım seni kardeşim, hep dedim ki döneyim de sakin sakin konuşuruz. Buraya geldim, arıyorum telefonu açan yok. Merak etmeye başladım, gidecekti, acaba gitti mi, ne oldu. Meğer hastaymışsın, telefonda bile konuşacak halin yokmuş. Acaba ne durumdasın Chokyi? Öyle merak ediyorum ki seni, şimdi odanda bir başına, bakan da yok. Acaba birbirlerinin odalarına girmeleri yasak mı? Ahh bir bilsem, hep aklımdasın Chokyi.
Chokyi benim Dharamsala'dan arkadaşım.... Tibetli, Lhasa şehrine yakın bir köyde doğmuş. 37 yaşında, orada ikamet eden diğer Tibetli budist rahibeler gibi o da bir melek. Kadın ama saçını uzatması, süslenmesi, rahibe kıyafeti dışında giyinmesi, koluna doladığı tesbihi harici takı takması yasak. O yüzden melek diyorum hepsine çünkü tek aktiviteleri dua etmek, ya da dua dinlemek. Daha sosyal bir aktiviteleri ise Dalai Lama'nın öğretilerine katılmak. Hatta kimi zaman Dalai Lama rahip ve rahibeleri toplayıp geziye götürüyor, Hindistan'da başka bir şehirdeki Budist manastırına kapanıyorlar. Rahip ve rahibelerin birbirleriyle de konuşması yasak tabii, aslında karşı cinsle her türlü arkadaşlık yasak desem daha doğru olur. Chokyi de Aralık'ta böyle bir geziye gitti, ah ne heyecanlıydı, daha Ekim ayında başlamıştı anlatmaya.
Chokyi'nin hikayesini aylardır geciktiriyorum. Hatta yazmamaya da karar vermiştim. Fakat bu hastalık illeti ortaya çıkınca yazmadığımdan da bu kararımdan da çok pişman oldum. Onun istediği hikayesinin bilinmesi, bense bunu kendime saklamak istedim belki de, ne de olsa özel bir dostluk, arkadaşımı afişe etmek bana pek doğru gelmemişti uzun süre...Bir de kendimi hazır hissetmedim, arkadaşımın hayatı ve sorguladıklarım kafamı uzun süre meşgul etti ve hala neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda bir cevap bulamamış olsam da artık yazmaktan kaçamayacağımı anladım.
Biz Chokyi ile Dharamsala'da tanıştık, sanıyorum benimle birlikte ilk defa başka bir milletten, başka bir inançtan gelen bir kişi ile arkadaşlık kurdu. Hatta bulunduğu bölgede manastır dışında arkadaşlıkları var mı ondan da emin değilim. Manastırdaki diğer rahibelerle olan arkadaşlıklarının da yakınlık derecesini bilemiyorum, neticede orada herkes öksüz veya ailesinden çok uzakta yıllardır, bir çok şeyi paylaşıyorlar. Herkesin kendi odasının olduğu -5 m2lik odalar, mutfak içinde, banyosuz- büyük bir manastırda yaşıyorlar, ancak bir çok şey kapalı kutu. Defalarca Chokyi'yi odasında ziyaret ettim. Hiç başka rahibe bir arkadaşının odasına girdiğini görmedim. Ama hepsinin cep telefonu var, herkes birbiriyle mesajlaşıyor, fotoğraf-video paylaşıyor, muhabbet ediyor, facebookta profil açabiliyorlar, bir sosyallik var ama bizim bildiğimiz gibi değil diye düşünüyorum.
Chokyi ile bütün tanışma hikayemizi Dharamsala'dan ayrılmadan yazdığım son yazımda anlatmıştım, merak edenler için http://sineminyogayolculugu.blogspot.com.tr/2013/10/mcleod-ganj-son-chokyi.html yazımda okuyabilirsiniz.
Dharamsala'da bulunan Mcleod Ganj yerleşimi bir çok Tibetli rahip ve rahibeye ev sahipliği yapıyor.
Tanıştıktan sonra Chokyi ile her pazar görüşür olmuştuk, ben manastıra gidip onu alıyordum, birlikte tüm gün Mcleod Ganj'da geziniyorduk. Mcleod Ganj cidden çok orjinal bir yer, birbirinden cins dükkanlar, tütsücüsü, baharatçısı, Nepalden gelenlerin açtığı kıyafet mağazaları, kitapçılar, ikonacılar, dövmeciler, bunun yanında harika manzaralara sahip, Kangra vadisi, tepe yolu, dalai lama tapınağı,güzel geziyorduk Chokyi ile, hem de çok eğleniyorduk, İngilizce sıkıntımız olsa da espriler konusunda iyi anlaşıyorduk, bol kıkırdamalı keyifli gezmelerdi. Chokyi'nin en sevdiği yemek pizzaydı, tabii ki ben de asla hayır demem, beraber Dalai Lamanın eski korumasının meşhur mekanı Jimmy's Italian Kitchen'a gidiyorduk. Sadece pizza değil, çikolata ve pasta konusunda da çok uyuştuğumuzdan ve Dharamsala da ciddi bir pasta cenneti olduğundan mideler de bu gezilerden çok memnundu.
İkimizin ideal bir Pazar kahvaltı menüsünden, çikolatalı pancake ve bol sütlü bir latte..
Bazen sessiz anlar oluyordu, bazen kişisel hikayeler paylaşılıyordu çat pat. O anlattıkça ben etkileniyordum ve benim etkilenmemi görünce de pişman oluyordu anlattığına. Aslında sadece üzülmek değil, tabii ki üzücü şartlar, kolay değil yaşananlar, ama bazen de birbirinden değişik düşünceler, sorular geliyordu aklıma. İstanbul'daki yaşamım ve onun Mcleod Ganj'daki bambaşka hayatı. Aileden 15 yıldır uzakta, mutfağı dahil 5 m2 içinde, cinsiyetsiz, hedefsiz, süssüz, sevgilisiz, bordo bir elbise içinde bir yaşam... Ve asla şikayet ettiğini duymadım, asla ne bir sızlanma ne bir kıskançlık, sadece anlattığı ailesini ne kadar merak ettiği ve özlediği bir de yanlızlığın hastayken zor olduğu.. Bizlerin burada, bolluk içindeyken sürekli şikayet ettiğimiz şehir saçmalıklarının hiçbiri yoktu tabii ki sohbetlerimizde. Bu yüzden çok utanıyordum kendimden, onunla geçirdiğim her anın değeri daha da çoğalıyordu, onun bulunduğu yerde ve imkanlar içinde muhafaza ettiği huzuru, inancı, yaşama bağlılığı. Belki de başka bir versiyonu hiç görmediği ve yaşamadığı için mi böyleydi bilemiyordum ki.. Hep diyordum içimden, bir kendi hayatına bir de Chokyi' ninkine bak...Çok utanmıştım ailemin,evimin, arkadaşlarımın fotoğraflarını gösterdiğimde. Nasıl da ilgilenmişti yaşamımla. Chokyi ben o fotoğrafları sana gösterdiğime bazen çok pişmanım biliyor musun, nasıl canın çekmiştir, nasıl da özenmişsindir canım benim.
Manastır hayatından..Felsefe dersi, sorular ve cevaplar, oturanın mertebesi
yüksek, bilgili, gençlerin sorularını yanıtlıyor.
Chokyi'nin Mcleod Ganj'daki manastır yaşamında ev yok, aile yok, özgürlük yok, kadınlık yok belki.. Ama yine de sevgi var, dostluk var, espri var, duygular var, hem de en dürüstünden, en yoğunundan. Şimdi onu son görüşüm geldi de aklıma, son kez pizzalarımızı pastalarımızı yedik, son turumuzu attık birlikte ve beni rikşaya (tuk-tuk) bindirene kadar uğurladı. Hayatımın en duygusal anlarından biriydi o uğurlayış.. Hala çok etkileniyorum..Nasıl da takmıştı kafaya illa havaalanına gelecek beni uğurlamak için. Chokyi, gelicen de nasıl dönücen be arkadaşım, boş yere masraf. Ben bilmez miyim manastırın bağışlarıyla harçlık alırsın, ve o harçlıkları biriktirip bana bir sürü hediyeler alırsın. Paran kalmamıştı ki.. Bir de demez mi aileme hediye alamıyorum ama sen benim şimdi kızkardeşimsin bırak da bu zevki yaşayayım. Ama insan her hafta mı hediye alır.. Her seferinde büyük bir keyifle bana o hediyeleri vermen... En son iyice abartmış, kardeşime anneme babama da hediyeler almış. Tabii parası bitmiş, bir de dürüst ki biraz borç versen diyor kenara koyayım. Çok tatlısın Chokyi. Hem sen daha Tibet'e gideceksin, aileni ziyaret edeceksin. Para lazım olmaz mı..
Chokyi... beni ne kadar mahçup ediyordun kocaman kalbinle.. Çoğu zaman benim musluklar açılırdı, zaten kolay ağlayan bir tipim.. Ama son vedamıza kadar sen bir damla bile göz yaşı dökmedin Chokyi.,. Ne ailenden ayrılışını ve Hindistan'a kaçışını anlatırken, ne annenin vefatında yanında olamayışından bahsederken, ne de kardeşlerinin büyümesine tanık olamadığından söz ederken.. Ben ise her seferinde çok etkileniyordum, göz yaşlarıma hakim olamıyordum.. . Ah Chokyi nasıl bir teslimiyet nasıl bir hikaye seninki, arkadaşlarının ki...Ve Dharamsala'da yaşayan binlerce Tibetlininki... şiddetsizliği seçtiği için, savaşmayı reddettiği için tözgürlüğünü yaşayamayan halkının hikayesi... Hem de bu yaşanan zor mücadelen bir yana Dalai Lama gibi hepinizin de esprili olması ve mutlu görünmesi neden ki? Nasıl yüce bir kabulleniş ve teslimiyettir.. Neden bizlerde kırıntısı bile yok, bizler neden en ufak istemediğimiz olayda mutsuz olan, sahip olduğu en değerli şeylerin-en başında özgürlük gibi- farkında olamadan yaşayan insanlarız..
Chokyi ile geçirdiğimiz son gün, ikona dükkanlarında dolaştık, ev alışverişime yardım etti,
süs niyetiyle almak istediğim Hindu heykellerini aldırmadı, alacak Buda olur Tara olur, bizim taraflardan
al dedi, ben de kırmadım tabii ki arkadaşımı..
Sen bana melek gibi gelsen de hangimiz daha çok insanız, hangimizinki daha gerçek yaşam, hep bunları sorguluyordum seninleyken Chokyi... Kendi yaşamım bana o kadar uzak ve sahte geliyordu ki...Sanıyordum ki senden ibret alacağım ve hayata farklı gözlerle bakacağım. Her ne kadar halen hayatımla ilgili memnuniyetsizliklerime dair utancım devam etse de ve aklıma geldikçe sahip olduğum özgürlük ve imkanlar için sürekli şükretsem de, itiraf etmeliyim. Bizler maddi dünyanın yozlaşmış karakterleriyiz sadece, istemek ve elde etmek ve sonra da sıkılmak gibi basit duygularla yaşıyoruz. Bu yüzden huzurlu olamıyoruz, teslim olamıyoruz ve istemeye devam ediyoruz. İstediğimiz herşey olunca çok mutlu olacağımızı sanıyoruz. Ama buradaki duygular gerçek değil Chokyi. Mutluluk peşinde koşan bizler huzura sahip değiliz.Mutluluk için yoga yapıyoruz işte, hatta sizlerin yoga yaptığınızı sanarak..
.
Şimdi Chokyi'nin ayrılmadan bana verdiği mektuptan bahsedicem. Kız arkadaşı belli ki yardım etmiş,bizimkinin İngilizce malum. Ama bütün hayatını harika anlatıyor, ben de hiç bozmadan direk Türkçe çevirisini yazmak istedim.
Hikayem...
Adım Tsering Choekyi.13 yaşında Tibet'in çok küçük ve fakir bir manastırında rahibe oldum, burada manastır için dileniyorduk. Orada birkaç yıl kaldım, ancak aniden Çin bize kısıtlamalar uygulamaya başladı. Manastırda bir çok sorunlarla mücadele etmeye başladık. Aileme haber vermeden ve onlara bildirmeden, Tibet'ten kaçtım. Bir ay boyunca tepelerden, dağlardan yürüdük, yiyecek yemeğimiz yoktu. Bu yüzden yollarda yemek için dilendik. Gündüzleri uyuyor, geceleri yürümeye devam ediyorduk, çünkü gündüz belirgin olurduk ve onlar bizi yakalarsa hapse atarlardı. Bu yüzden planımız bu şekildeydi.Bir ay boyunca yürümekten ayaklarımız su topladı ve ayak tabanlarımızda iltihaplar oluşmaya başladı. Ayakkabılarımız yırtıldı. Yemekler tamamen bitti. Uyuyacak ve dinlenecek yer bulamadık. Ben artık yürüyemiyordum ama liderimiz yürümekten başka şansımız olmadığını söylüyordu. Tamamen fiziksel, zihinsel ve spiritüel bir baskı yaşamaya başlamıştım.
Sonunda Nepal sınırına geldik ve bizi çok iyi karşıladılar. Bize hint yemeği verdiler. Orada yaklaşık 1 ay kaldım.Ve sonra hepimizi Delhi'ye gönderdiler ve 1 gün orada kaldık. Sonra Dharamsala'ya getirildik, 20 gün Dharamsala burada bana okula gitmemi önerdiler ama ben rahibe olmak istediğimi ve manastıra gitmek istediğimi söyledim. 1 ay boyunca manastıra girebilmek için uğraştım. Sonrasında Dharamsala'da bulunan Geden Choeling Manastırına kabul edildim.
İngilizce, Tibet dili ve felsefe gibi farklı konularda dersler alıyoruz burada. En önemli dersimiz felsefe. Hindistan'da hayatımı normal bir insan gibi yaşayabiliyorum. Ama burada hiç akrabam yok.
Ailem hakkında 4 ablam, 1 benden küçük erkek kardeşim, 1 küçük kızkardeşim ve babam var. Annem vefat etti ve babam çok yaşlı.Çinlilerin kısıtlamaları yüzünden ailemle iletişim kuramıyorum. Bazen bir sıkıntı yaşadığımda ailemi çok özlüyorum. Ailemden biriyle buluşmayı çok isterdim.
Yaşadıkları Geden Choeling Manastırı
Chokyi ile bütün tanışma hikayemizi Dharamsala'dan ayrılmadan yazdığım son yazımda anlatmıştım, merak edenler için http://sineminyogayolculugu.blogspot.com.tr/2013/10/mcleod-ganj-son-chokyi.html yazımda okuyabilirsiniz.
Dharamsala'da bulunan Mcleod Ganj yerleşimi bir çok Tibetli rahip ve rahibeye ev sahipliği yapıyor.
Tanıştıktan sonra Chokyi ile her pazar görüşür olmuştuk, ben manastıra gidip onu alıyordum, birlikte tüm gün Mcleod Ganj'da geziniyorduk. Mcleod Ganj cidden çok orjinal bir yer, birbirinden cins dükkanlar, tütsücüsü, baharatçısı, Nepalden gelenlerin açtığı kıyafet mağazaları, kitapçılar, ikonacılar, dövmeciler, bunun yanında harika manzaralara sahip, Kangra vadisi, tepe yolu, dalai lama tapınağı,güzel geziyorduk Chokyi ile, hem de çok eğleniyorduk, İngilizce sıkıntımız olsa da espriler konusunda iyi anlaşıyorduk, bol kıkırdamalı keyifli gezmelerdi. Chokyi'nin en sevdiği yemek pizzaydı, tabii ki ben de asla hayır demem, beraber Dalai Lamanın eski korumasının meşhur mekanı Jimmy's Italian Kitchen'a gidiyorduk. Sadece pizza değil, çikolata ve pasta konusunda da çok uyuştuğumuzdan ve Dharamsala da ciddi bir pasta cenneti olduğundan mideler de bu gezilerden çok memnundu.
İkimizin ideal bir Pazar kahvaltı menüsünden, çikolatalı pancake ve bol sütlü bir latte..
Bazen sessiz anlar oluyordu, bazen kişisel hikayeler paylaşılıyordu çat pat. O anlattıkça ben etkileniyordum ve benim etkilenmemi görünce de pişman oluyordu anlattığına. Aslında sadece üzülmek değil, tabii ki üzücü şartlar, kolay değil yaşananlar, ama bazen de birbirinden değişik düşünceler, sorular geliyordu aklıma. İstanbul'daki yaşamım ve onun Mcleod Ganj'daki bambaşka hayatı. Aileden 15 yıldır uzakta, mutfağı dahil 5 m2 içinde, cinsiyetsiz, hedefsiz, süssüz, sevgilisiz, bordo bir elbise içinde bir yaşam... Ve asla şikayet ettiğini duymadım, asla ne bir sızlanma ne bir kıskançlık, sadece anlattığı ailesini ne kadar merak ettiği ve özlediği bir de yanlızlığın hastayken zor olduğu.. Bizlerin burada, bolluk içindeyken sürekli şikayet ettiğimiz şehir saçmalıklarının hiçbiri yoktu tabii ki sohbetlerimizde. Bu yüzden çok utanıyordum kendimden, onunla geçirdiğim her anın değeri daha da çoğalıyordu, onun bulunduğu yerde ve imkanlar içinde muhafaza ettiği huzuru, inancı, yaşama bağlılığı. Belki de başka bir versiyonu hiç görmediği ve yaşamadığı için mi böyleydi bilemiyordum ki.. Hep diyordum içimden, bir kendi hayatına bir de Chokyi' ninkine bak...Çok utanmıştım ailemin,evimin, arkadaşlarımın fotoğraflarını gösterdiğimde. Nasıl da ilgilenmişti yaşamımla. Chokyi ben o fotoğrafları sana gösterdiğime bazen çok pişmanım biliyor musun, nasıl canın çekmiştir, nasıl da özenmişsindir canım benim.
Manastır hayatından..Felsefe dersi, sorular ve cevaplar, oturanın mertebesi
yüksek, bilgili, gençlerin sorularını yanıtlıyor.
Chokyi'nin Mcleod Ganj'daki manastır yaşamında ev yok, aile yok, özgürlük yok, kadınlık yok belki.. Ama yine de sevgi var, dostluk var, espri var, duygular var, hem de en dürüstünden, en yoğunundan. Şimdi onu son görüşüm geldi de aklıma, son kez pizzalarımızı pastalarımızı yedik, son turumuzu attık birlikte ve beni rikşaya (tuk-tuk) bindirene kadar uğurladı. Hayatımın en duygusal anlarından biriydi o uğurlayış.. Hala çok etkileniyorum..Nasıl da takmıştı kafaya illa havaalanına gelecek beni uğurlamak için. Chokyi, gelicen de nasıl dönücen be arkadaşım, boş yere masraf. Ben bilmez miyim manastırın bağışlarıyla harçlık alırsın, ve o harçlıkları biriktirip bana bir sürü hediyeler alırsın. Paran kalmamıştı ki.. Bir de demez mi aileme hediye alamıyorum ama sen benim şimdi kızkardeşimsin bırak da bu zevki yaşayayım. Ama insan her hafta mı hediye alır.. Her seferinde büyük bir keyifle bana o hediyeleri vermen... En son iyice abartmış, kardeşime anneme babama da hediyeler almış. Tabii parası bitmiş, bir de dürüst ki biraz borç versen diyor kenara koyayım. Çok tatlısın Chokyi. Hem sen daha Tibet'e gideceksin, aileni ziyaret edeceksin. Para lazım olmaz mı..
Chokyi... beni ne kadar mahçup ediyordun kocaman kalbinle.. Çoğu zaman benim musluklar açılırdı, zaten kolay ağlayan bir tipim.. Ama son vedamıza kadar sen bir damla bile göz yaşı dökmedin Chokyi.,. Ne ailenden ayrılışını ve Hindistan'a kaçışını anlatırken, ne annenin vefatında yanında olamayışından bahsederken, ne de kardeşlerinin büyümesine tanık olamadığından söz ederken.. Ben ise her seferinde çok etkileniyordum, göz yaşlarıma hakim olamıyordum.. . Ah Chokyi nasıl bir teslimiyet nasıl bir hikaye seninki, arkadaşlarının ki...Ve Dharamsala'da yaşayan binlerce Tibetlininki... şiddetsizliği seçtiği için, savaşmayı reddettiği için tözgürlüğünü yaşayamayan halkının hikayesi... Hem de bu yaşanan zor mücadelen bir yana Dalai Lama gibi hepinizin de esprili olması ve mutlu görünmesi neden ki? Nasıl yüce bir kabulleniş ve teslimiyettir.. Neden bizlerde kırıntısı bile yok, bizler neden en ufak istemediğimiz olayda mutsuz olan, sahip olduğu en değerli şeylerin-en başında özgürlük gibi- farkında olamadan yaşayan insanlarız..
Chokyi ile geçirdiğimiz son gün, ikona dükkanlarında dolaştık, ev alışverişime yardım etti,
süs niyetiyle almak istediğim Hindu heykellerini aldırmadı, alacak Buda olur Tara olur, bizim taraflardan
al dedi, ben de kırmadım tabii ki arkadaşımı..
Sen bana melek gibi gelsen de hangimiz daha çok insanız, hangimizinki daha gerçek yaşam, hep bunları sorguluyordum seninleyken Chokyi... Kendi yaşamım bana o kadar uzak ve sahte geliyordu ki...Sanıyordum ki senden ibret alacağım ve hayata farklı gözlerle bakacağım. Her ne kadar halen hayatımla ilgili memnuniyetsizliklerime dair utancım devam etse de ve aklıma geldikçe sahip olduğum özgürlük ve imkanlar için sürekli şükretsem de, itiraf etmeliyim. Bizler maddi dünyanın yozlaşmış karakterleriyiz sadece, istemek ve elde etmek ve sonra da sıkılmak gibi basit duygularla yaşıyoruz. Bu yüzden huzurlu olamıyoruz, teslim olamıyoruz ve istemeye devam ediyoruz. İstediğimiz herşey olunca çok mutlu olacağımızı sanıyoruz. Ama buradaki duygular gerçek değil Chokyi. Mutluluk peşinde koşan bizler huzura sahip değiliz.Mutluluk için yoga yapıyoruz işte, hatta sizlerin yoga yaptığınızı sanarak..
.
Şimdi Chokyi'nin ayrılmadan bana verdiği mektuptan bahsedicem. Kız arkadaşı belli ki yardım etmiş,bizimkinin İngilizce malum. Ama bütün hayatını harika anlatıyor, ben de hiç bozmadan direk Türkçe çevirisini yazmak istedim.
Hikayem...
Adım Tsering Choekyi.13 yaşında Tibet'in çok küçük ve fakir bir manastırında rahibe oldum, burada manastır için dileniyorduk. Orada birkaç yıl kaldım, ancak aniden Çin bize kısıtlamalar uygulamaya başladı. Manastırda bir çok sorunlarla mücadele etmeye başladık. Aileme haber vermeden ve onlara bildirmeden, Tibet'ten kaçtım. Bir ay boyunca tepelerden, dağlardan yürüdük, yiyecek yemeğimiz yoktu. Bu yüzden yollarda yemek için dilendik. Gündüzleri uyuyor, geceleri yürümeye devam ediyorduk, çünkü gündüz belirgin olurduk ve onlar bizi yakalarsa hapse atarlardı. Bu yüzden planımız bu şekildeydi.Bir ay boyunca yürümekten ayaklarımız su topladı ve ayak tabanlarımızda iltihaplar oluşmaya başladı. Ayakkabılarımız yırtıldı. Yemekler tamamen bitti. Uyuyacak ve dinlenecek yer bulamadık. Ben artık yürüyemiyordum ama liderimiz yürümekten başka şansımız olmadığını söylüyordu. Tamamen fiziksel, zihinsel ve spiritüel bir baskı yaşamaya başlamıştım.
Sonunda Nepal sınırına geldik ve bizi çok iyi karşıladılar. Bize hint yemeği verdiler. Orada yaklaşık 1 ay kaldım.Ve sonra hepimizi Delhi'ye gönderdiler ve 1 gün orada kaldık. Sonra Dharamsala'ya getirildik, 20 gün Dharamsala burada bana okula gitmemi önerdiler ama ben rahibe olmak istediğimi ve manastıra gitmek istediğimi söyledim. 1 ay boyunca manastıra girebilmek için uğraştım. Sonrasında Dharamsala'da bulunan Geden Choeling Manastırına kabul edildim.
İngilizce, Tibet dili ve felsefe gibi farklı konularda dersler alıyoruz burada. En önemli dersimiz felsefe. Hindistan'da hayatımı normal bir insan gibi yaşayabiliyorum. Ama burada hiç akrabam yok.
Ailem hakkında 4 ablam, 1 benden küçük erkek kardeşim, 1 küçük kızkardeşim ve babam var. Annem vefat etti ve babam çok yaşlı.Çinlilerin kısıtlamaları yüzünden ailemle iletişim kuramıyorum. Bazen bir sıkıntı yaşadığımda ailemi çok özlüyorum. Ailemden biriyle buluşmayı çok isterdim.
Chokyi ailesini sanıryorum 15 yıldan fazla süredir görmedi. Beraber hayal kuruyorduk pasaport alınca ailesini ziyaret edebilecekti, beni de en yakın arkadaşı olarak götürecek ve ailesiyle tanıştıracaktı. Ailesini görmüyor, konuşamıyor ama o kadar düşkün ki sürekli fotoğraflarını gösterip anlatıyordu. Chokyi pasaportunu alabildi, yanılmıyorsam geçtiğimiz Ocak ayıydı. Nepal pasaportu verdiler, Delhi'ye gidip alacaktı. Ve hastalanmasaydı bu ay Tibet'te olacaktı... Ama çok hasta şu an, bedeni o kadar zayıf düşmüş ki yola çıkamaz.. Ne diyebilirim ki...Çok üzülüyorum...Ne olur iyileş ve toparlan Chokyi. Babacığını ölmeden son bir kez mutlaka görmek istiyorsun biliyorum, son bir kez ona sarılmak ve kokusunu içine çekmek... Chokyi, iyileşeceksin toparlanacaksın benim sevgili rahibe dostum... Sonra bana ailenle kavuşmanı anlatacaksın, kim bilir belki de tekrar yüz yüze...