13.07.2014

SUP Yoga

Kısa bir aradan sonra yeniden,
Merhaba,
On parmağında on marifet diyeceğim dünyalar tatlısı bir arkadaşım var Sebla Kaplan, aynı zamanda yoga eğitmeni. Ben bu blogu Hindistan'da yazarken internet üzerinden tanıştık ve zamanla karşılıklı sempatimiz arkadaşlığa dönüştü. Bana bu yolculukta destek verenlerin başında gelir. Ve şimdi harika bir projeye imza atıyor, yarından itibaren Türkiye'nin ilk online yoga dergisi yayına giriyor.
www.yogadergisi.com adresinden takip etmenizi öneririm, yoga alanında birbirinden harika konular ve çok güzel yazılar, eğitmenlerin makaleleri, yogayla ilgili eğitim, workshop bilgileri, yoga alanında ne ararsanız hepsini bulabileceksiniz burada.
Bana da orada makale yazma fırsatı doğunca ilk yazı konumu benim için en güncel alan olan SUP Yoga'ya ayırdım. Ve yazdığım makaleyi de blogda paylaşmak ve en sonunda da güzel bir havadisle bitirmek istedim. Herkese keyifle okumalar.
--------------------------------------------------------------------
                                                                    SUP Yoga
Yogayı özümseyen herkes aynı zamanda bir doğa aşığıdır. Doğayı sevmeyen ve kendisini doğanın parçası olarak görmeyen bir kişinin yogayı yapmış olma ihtimalini bile düşünemiyorum. Bu yüzden biz yogacılar sadece stüdyoda değil, açık havada da yoga pratiğimizi yapmaya bayılıyoruz. Mis gibi çimenlerin üzerinde gerçek anlamda topraklanma yaşama keyfini düşünün.


 Ya da deniz kenarında, ne güzeldir huzur veren ve rahatlatan deniz kokusunu derin derin çekmek, karşınızda masmavi bir gökyüzü… İnsanın bütün çakraları uyanmaz mı hakikaten? Hele bir de benim gibi deniz aşığıysanız. Kim değildir ki? İstanbul’un en sıcak haftalarından birinde ofiste olunca tabii insan daha da bir özlem duyuyor, hasret çekiyor. Haliyle denize olan saplantılı aşkım kabarmışken ben de bu yazıda uzun uzun deniz anlatmak istiyorum, neyse ki çok bağlantılı ve çok keyifli bir konum var. Yeni tutkum SUP yogadan bahsedeceğim size ve sonra diyeceğim ki  bu yaz yoga pratiğimizi sadece iç mekanda yapmayalım, açık havaya hatta deniz üstüne taşıyalım.

Stand-up paddle boarding (SUP) ayakta durduğun geniş ve hafif bir sörf board benzeri yüzey üzerinde kürek çekerek yapılan bir spor. İlk olarak 1960’larda Hawaii’nin kumsallarında ortaya çıktığı halde Amerika’da bir akım haline gelerek dünyaya duyurulması son 10 yılda olmuş.  Şu anda dünyada en hızlı büyüyen ve popülerleşen sporlardan biri sayılan SUP, minimum ekipman ile tüm dünyada dalganın olmadığı her türlü deniz, okyanus ve gölde yapılabiliyor. Bu kadar popüler olmasındaki neden ise tüm bedeniniz için müthiş bir egzersiz olanağı sağlaması ve çok hızlı öğrenilebilmesi. Özellikle outdoor sporlarından hoşlananlar ile kayak, snowboard, kitesurf, ve windsurf gibi benzer çalışmalara yatkın olanlar tarafından çok seviliyor. Fit bir beden, güçlü kollar, bacaklar, kalça ve çok etkili karın kasları yaratarak kombine bir kardiyo ve idman sunan SUP’a yogayı da ekleyince çok farklı bir boyut kazanıyor.

Suyun durgun olduğu her ortamda SUP ve SUP Yoga yapabilirsiniz. Benim ilk deneyimim Portekiz Cascais’te bulunan SurfnPaddle Club’ta oldu.
(SurfnPaddle foto)
SUP öğrenmek oldukça kolay, özellikle sörf yapanların ders bile almasına gerek yok,  ancak bilmeyenler için SUP Yoga’dan önce SUP eğitimi alınmasında fayda var. Sörf ile yıllardır severek ilgilendiğimden hem boarda hem de yoga vesilesiyle denge ve güç kontrolüne çok aşina olduğumdan  öğrenmem 15-20 dakikamı aldı. Kumsalda yapılan kısa bir kürek tutma eğitiminden sonra denizde pratik yapmaya başladım.




Önce dizlerinizin üzerinde durarak başlayıp hakimiyet kazandığınızı hissettiğiniz anda ayağa kalkarak devam ediyorsunuz. Pozisyonda aynı sörf gibi karın kaslarını iyi kullanmak denge ve doğru postür açısından çok önemli. Kalçanın ve sırt bölgesinin de aynı şekilde postüre uygun kontrollü hizalanması gerekiyor. Sonraki günlerde aldığım eğitimlerle anladım ki SUP yoga için basit ama gerekli bazı noktalar var, bir nevi olmazsa olmaz gibi . Bir kere gireceğiniz denize göre bir deniz kıyafeti seçmenizde fayda var. Okyanus inanılmaz dondurucu olduğu için mini bir wetsuit ile başladım. Neyse ki hiçbir zaman düşmedim, çünkü sonra serinlemek için gireyim diye düşündüğümde hiç denizde kalamadım bile. Oysa berraklığı ve pırıl pırıl parlayan rengiyle çok davetkardı.

Sonraki çalışmalarımda Alaçatı Çark Plajının çok daha uygun sularında  wet suite hiç gerek kalmadı ama her iki durumda da güneş altında çalıştığınızdan şapka ve güneş gözlüğü iyi fikir. Ancak adha mukha svanasana (aşağıya bakan köpek poziyonu) gibi pozisyonlarda sıkıntı yaratabiliyorlar. Boarda çıkmadan önce mutlaka güneş koruyucu kullanarak deriyi korumakta fayda var, hatta elzem bence. Cascais’te Mayıs ayının güneşine kanıp biraz da renklenme sevdasıyla biraz haşlandım desem yalan olmaz.

SUP Yoga dersi alabilmek için yüzme bilmenin en önemli şart olduğunu da unutmadan ders içeriğinden de bahsedeyim. Derslerde katılımcı ve eğitmen arasında iletişim çok önemli, bu nedenle derslere ortalamada en yüksek 5 kişi alınıyor. Denize inmeden biraz kumsalda ısınmak da bedeni hazırlamak için iyi oluyor. Sonra biraz kürekle “paddleboarding” yapıp sakin bir yere gidilebilir, kürekler board üzerine uzunlamasına çapraz olarak yerleştirilerek  çok zorlayıcı olmayan bir güneşe selam stiliyle başlanabilir.


 Deniz üzeri tabii ki karaya nispeten daha zorlayıcı, bu nedenle karada yapılan her hareket o kadar da kolay olmuyor. Bu nedenle pozdan poza yumuşak geçişlerle ve board üzerinde sizi riske sokabilecek duruşlara girmeden  1 saatlik hafif akış bir seans ve sonunda oturarak bir meditasyon veya Savasana pozisyonunda güzel bir derin gevşeme ile tamamlanabilir. SUP yoga boyunca boardunuzu bir budaya iple bağlayarak sabitleyebilir veya hafif akış yapılan bu güzel yogayı bir de su üzerinde boardunuzu hafifçe akışa bırakarak da deneyebilirsiniz.

Güneşin bedeninizi ısıtmış, bir yanda deniz tuzu kokusu, bir yanda hafif hafif esen meltem… Baktığınız yer dünyanın en güzel iki mavisi, birisi cam deniz, diğeri engin gökyüzü. Bundan daha mutlu bir ortam olur mu yoga için? Hayali bile rüya gibi.. Hadi o zaman bu yaz birlikte SUP yoga deneyimleyelim, ne dersiniz? Çeşme’de  Sörf okullarının desteğiyle Ağustos ayından itibaren  Alaçatı ve Altınkum’da SUP  yoga dersleri vermeye başlıyorum. Gelin beraberce kendimizi serin sularda akışa ve huzura bırakalım.

-----------------------------------------------------------------------------------------------
Yogadergisi.com a ilk yazım böyle bitince devamını burada yazmak için can atarak hemen meraklısına ayrıntıları bilgileri paylaşayım. SUP yoga derslerim 11 Ağustos'tan Eylül başına kadar Çeşme'de iki ayrı merkezde olacak. Bunlardan biri Alaçatı Çark Plajı'nda bulunan  Bubi Sörf Okulu, diğeri de Altınkum Fly Inn Beach Club'da yer alan Çağla Kubat Sörf okuluna ait SUP merkezi. Bu gelişmeyle beraber ikinci blogum olan supyogaturkey.blogspot.com sayfasını da açıyorum, bunu da havadislere ekleyerek herkese iyi bir Pazar akşamı diliyorum..Ayrıntılar çok yakında :) Herkese sevgiler 

5.07.2014

Portekiz-Cascais yolculuğu ve Iyengar Yoga Cascais (Annett Mottlau) ve bir farkında abla hikayesi


      Yazının içeriğini bilmeyen biri olsaydım Portekiz ile ilgili bir başlığın altında Shirley Maclaine resmini görünce bu da ne alaka derdim yoksa kız Portekiz'de Shirley Maclaine ile mi karşılaştı?..
Ahh nasıl da isterdim ama diyelim ki giderken uçakta karşılaştık, ve ben bu yazının ilk bölümünü kendisine adayarak bakın neler anlayacağım.

Shirley ile sempatim çok eskilere 10-11 yaşlarıma dayanır. Okumaya erkenden meraklı bir çocuk olarak ilk hedefim annemin daha o zamanlar gözüme ulaşılmaz bir hazinesi gibi görünen kitaplığına bir an el ulaşabilmek ve kurcalamaya başlamaktı. Annemin o dönemler çok ciddi bir şekilde spiritüel tarafa eğilimli olması, kitap içeriklerinn de tabii ki o yönde ağırlıklı olmasını sağlamış ve ister istemez beni de çok etkilemişti, Ruh ve Madde dergisinin yayınlarından tutun da o zamanların ne kadar "enteresting" konuda kitabı varsa elime geçiyordu nitekim. Shirley Maclaine'in kişisel arayışını anlattığı kitapları da o zamanlardan gönlüme yer etmiştir. Seneler sonra, belki bundan 1,5-2 sene önce annemin evinden eski kitaplarını bulup yine okumaya başladım,  her zaman yumuşacık, samimi ve eğlencili anlatımını çok dinlendirici ve keyifli bulmuşumdur. Bir yandan da yolculukları, sanat hayatı, dürüstçe anlattığı aşkları da pek ilgimi çekmiştir :) 
   En fazla 2 ay oldu, bir gece rüyamda Shirley'i rehberim olarak göreli, etkisi günlerce sürdü. Evde annemden aşırdığım 80 li yıllardan kalma kitaplarından birini okumaya karar verdim. Bu yolculuğa çıkmadan önce de yanıma aldım.

 Hemen uçağa geçiyorum, kaldığım yerden anlatayım. Masam açık, bir tarafta mini seyahat not defterim- başlığında "Life is a Beautiful Journey" yazar :)- bir tarafta Shirley kitabı, dans ile ilgili anlattığı bir bölümü yeni bitirmiştim, birbirinden güzel sözleri etkilemiş gene, yoga eğitmenliğine de başladığımdan daha da bir ilgiyle okumuşum,  en çok da dans aracılığıyla ruhunu nasıl da ifade ettiğini öyle güzel anlatmış ki çok okşamış içimi. Yemek ikramı yapıldı, ben de kitabı bırakıp filmlerde gezinmeye başladım. Bir türlü ayarım bir film bulamadım önce, sonra Ben Stiller'in komedi olarak düşündüğüm filmini izlemeye karar verdim.
Film, gündüz düşleri gören ve sevdiği kadına açılma cesareti olmayan "Life!" dergisi çalışanı Walter Mitty'nin hikayesini anlatıyor. Önce biraz sıkıldım, çok yavaş ilerliyordu, sonra film bambaşka bir yöne kaymaya başladı. Konu cesaret ve ötesinde macera ve seyahat olunca bir anda sarmaya başladı, ilk farkına varışım Walter Mitty'nin doğum gününde idolu ve Life Dergisi kahramanı gezgin Sean O'conolleyin (hem de Sean Penn :)) verdiği cüzdanda yazan LIFE dergisi mottosu oldu:
"To see the world, things dangerous to come to, to see behind walls, draw closer, to find each other, and to feel. That is the purpose of life. – LIFE Magazine"
Dünyayı tanımak için tehlikeli şeylerin üstesinden gelmek, duvarların arkasındakini görmek için yaklaşmak, birbirini bulmak ve hissetmek. İşte hayatın amacı budur.
Filmin beni bu sözle kalpten vurduğu an, tabii ki Sean Penn de olunca filmde dedim biraz daha dikkat kesilmenin zamanıdır...
Ve film Walter Mitty'nin sonunda zincirlerini kırmasına ve kendini aşarak bambaşka birine dönüşmesine az kala, annesi rolünde karşıma kim çıksın?
 Farkında Abla Uçakta!

Bi ekrana bir kitaba bakıyorum. Tamam olağandışı bir film yakaladım, Life-Magazine Mottosu çok etkiledi, ardından film de pek heyecanlanmaya başladım üstüne Shirleyciğim anne rolünde, hatta belli etmemesine rağmen oldukça bilge bir kadın, bir nevi spiritüel rehber gibi :)
Uçakta böyle başlayan bu güzel gezi, her aşamasında beklentilerimin çok üzerinde geçti. Karşıma çıkan herkes melek gibiydi, kendimi gerçekten çok şanslı hissettim.
Toplam 7 gün olan gezimin 4 günü Cascais'te 3 günü de Lizbon'da geçirdim. Önceki yazımda da anlattığım gibi Cascais'te geçirdiğim 4 gün boyunca Annett Mottlau'dan  hem özel hem de grup olarak iyengar yoga dersleri  ve 3 gün boyunca SUP yoga eğitimine katıldım. Annett ile sadece derslerde karşılaşacağımızı düşünürken geldiğim ilk andan gidişime kadar çoğunlukla birlikteydik, hiç beklemediğim şekilde benimle inanılmaz derecede ilgili ve alakalı oldu, boş zamanlarda çevreyi keşfettik ve 2 akşam da yemeğe çıktık. Annett olağanüstü bir kadın, müthiş bir hoca, gerçek bir iyengar yoga uzmanı ve dünyalar tatlısı bir insan..O kadar rahat ki beni günlük rutinine hemen dahil etti, bilemiyorum  tarzı da böyle olabilir, beni de çok sevmiş olabilir ama hakikaten çok etkilendim, çok da mutlu oldum. 

Lizbon-Cascais Yolculuk..

Lizbon'dan Cascais' trenle gitmek çok kolay, havaalanından Aerobus'a binerek Lizbon içindeki tren istasyonlarından Cais do Sodre'ye gidiyorsunuz. Aerobus ücreti 3,65 EU kadar, yol da maksimum 20 dakika. Sonra Cais do Sodre'den 40 dakikalık bir tren yolculuğuyla Cascais'e varmak mümkün, hem de gidiş-dönüş 11 EU gibi uygun bir rakama. Portekiz hem çok güzel bir Avrupa ülkesi, hem de diğer ülkelere kıyasla rakamlar çok daha uygun, bu yüzden daha bir sevdim :)
Portekiz'e gitmeden 15-10 gün öncesinden accuweather tahminleri ve mevcut hava sıcaklığını kontrol etmeye başlamıştım, açıkçası hiç de iç açıcı değildi, neredeyse İstanbul'dan 10 derece daha düşük gösteriyordu ve trenden çıkınca da tahmin ettiğim gibi gayet serin, rüzgarlı bir hava ve gri bir gökyüzüyle karşılaştım.
-------------------------
House of Wonders B&B
Annett beni yarım saat sonra almaya geldi, açıkçası bunu da hiç beklemiyordum, taksiye atlayıp kalacağım yer olan  B&B House of Wonders'a gitmeyi düşünüyordum. 
Annett ile eve geldiğimizde dışardan son derece lüks görünen bir villa ile karşılaştım. İçeriye girince ise adı gibi bir harikalar evi buldum kendime. Yoga inzivası için bundan daha pozitif ve daha tatlı bir villa düşünemiyorum. 
Hindistan'dan döndüğümden beri yaptığım tüm gezilerde kendime uygun yerlerde kalıyorum. Londra'da Kensington'daki  ev gibi burada da tema spiritüel, duvalarda şahane yazılar, uzakdoğu, afrika objeleri, ikonalar ve en çok da huzur.. 6 odalı bu Bed&Breakfast evinin sahibi ve işletmecisi Ester ile tanıştım. Annett, Ester ve ben keyifli yemek odasında sohbet ettik. Şuna dikkat ettim, 2 kadın da 50 üzeri, inanılmaz derecede fit ve doğallar, doğaldan bahsim yüzlerine müdahale edilmemiş :) ve bu o kadar hoş ki. Sonradan tanıştığım diğer kadınlardan da anladım ki Cascais' yerleşen kesim oldukça elit, Avrupa'nın iyi ailelerinden gelen, kültürlü ve kariyerli insanlar, ancak  güzel olanı ise kesinlikle yapaylıktan ve gösterişten uzak olmaları. Gezdiğim diğer ülkeleri düşündüm, sonra bizim ülkenin kendini elit sanan, elitliğin zenginlikten ve pahalı giyimden ibaret olduğunu düşünen,  birbirine tıpatıp benzeyen yüzler geldi aklıma, hepsine aynı dolgu, aynı botoks, aynı burun estetiği  yapılıp doğallığı güzelliği kaybedilen...Ve anladım ki bu aşırı güzellik ve genç görünme merakı insanı maskaraya çevirirken, bu maskaralığı da maalesef Türkiye ya da Ortadoğu ülkeleri gibi kadının toplumsal baskıya maruz kaldığı ülkelerde daha çok görüyoruz. Kadın'ın kendini sadece fiziksel beğenilmeyi arzu eden bir objeye dönüşürüldüğü ve bu arzu uğruna kendi olmaktan çıkarak bir prototip halini alması ise gerçekten trajikomik. 

Tekrar eve dönersek, odam da çok hoştu. Kapının iki yanındaki gömme dolaplar, beyaza boyanmış ahşap paletler üzerine oturtulmuş yatak, ev sahibi Ester'in el yazısıyla hazırladığı şirin not, çiçek ve duvardaki Fernando Pessoa'nun ünlü bir sözüyle biraz portekiz, biraz Karayipler, ve tabii ki Uzakdoğuyu da karıştıran Ester stiliyle dekorasyonda eklektik stillere hayran biri olarak harikalar evinin harikalar odasında olduğumu hissettim. Fernando Pessoa Portekiz 20.yüzyıl döneminin en büyük edeyatçısı ve düşünürü. Yattığım yerin hemen çaprazında duran Türkçesiyle  "bir hiçim,, asla bir şey olmayacağım ve  hiç birşeye sahip olmasam da dünyanın bütün rüyaları benim" yazan söz, benim de en büyük zenginliğim olan rüyalarıma güzel bir hoşgeldin demiş oldu. 
------------------------------
Annett Mottlau-iyengar yoga
Odaya yerleştikten sonra biraz dinlenip çok zaman kaybetmeden kaldığım villaya çok yakın olan Annett'in özel derslerini verdiği evine gittim.
 Ve evde bu müthiş yaratıkla karşılaştım. Adı Slater, bir Welsh terrier. Çok uslu, çok akıllı ve de çok hassas. Karakterini benim 18 yıllık köpeğim Missi'ye çok benzettim, özellikle bakışlarını..İlk görüşte aşk bu olsa gerek :)

Annett bir odasını iyengar yoga için hazırlamış, ufacık bir oda ama tüm malzemeler var. Ayrıca duvarına benim çok sevdiğim ve seneye mutlaka stüdyoya yaptırmayı düşündüğüm "hanger"lardan asmış. Bunlar omuz balansı için çok faydalı. Gemici halatları oldukça kullanışlı oluyor, genelde seçilen malzeme. Annett ile 2 saatlik muhteşem bir iyengar yoga seansıyla bütün yol yorgunluğum geçti. Hatta kendimi uzun zamandır hissetmediğim kadar iyi hissetmeye başladım diyebilirim. Yoga eğitmenliği ne kadar mutlu etse de beni, bir eğitmenle hele Annett gibi son derece profesyonel ve kaliteli bir öğretmen kontrolünde yoga bambaşka bir zevk. Müthiş hizalama ve pozisyon düzeltme teknikleri gösterdi. Bireysel çalışmalarımda ve grup derslerimde kullanabileceğim bir çok sistem üzerinden geçtik. Harika bir seans oldu benim için. Ve ne kadar şanslı olduğumu düşündüm, çağımızın yaşayan en büyük iyengar yoga hocalarından birini tanıma imkanı bulduğum için..
Annett hem mükemmel bir hoca hem de ilk dakikadan itibaren ilgisi ve alakasıyla müthiş tatlı bir insan. Akşam beni kaldığım otelin adını aldığı House of Wonders Restaurant'a götürdü. Oraya gitmek için Cascais'in sahildeki mini köyünde bulunan pırıl pırıl dar sokaklardan ve tamamı renove edilmiş binaların arasından dolanarak geçtik.

Bunlar 2 katlı bitişik nizam köy evleri. Bundan bir kaç yıl önce yenilenme başlamış ve rengarenk renklere boyamışlar tüm evleri, yerler ise hiç değiştirilmemiş, çok kalite bir taş döşeme. Onlarca sokak var bu şekilde. Hayran kalıyorum ben buna. Avrupa'daki bu eskiyi muhafaza etme anlayışına. Ve yine ülkemizi düşündüm. Yıkmaya meraklı yöneticileri, müteahhitleri düşündüm. Ruhu, yaşanmışlığı, güzelliği ve tabii ki doğayı rant uğruna yok etmekte ve çok hızlı yok etmekte üstümüze yok. Suadiye'de oturduğum 3 katlı şirin bina ve şirin dairem geldi aklıma. Evimin bulunduğu sokak yeşil, ağaçlık, rengarenk çiçeklerle dolu bahçeleriyle 3 katlı evlerden oluşuyor, ve şimdi hepsi proje alanı. Hepsi 1 yıla kalmaz yıkılıp yerlerine kuleler dikilecek. Ya şunu biz niye yapamıyoruz, rant niye bu kadar önemli bir anlasam. Bir anlasam biz ruhumuzu ne zaman para karşılığı verdik. Mutlu olacak mıyız yüksek binalarda, beton bahçelerde. İçim yanıyor hakikaten bu konuya, bir de insanların en ufak tarihi bile güzelleştirip yaşattığını görünce. Bu da yine kültüre, sanata, doğaya gerekli saygıyı gösteremeyen ülkelerin acı bir kaderi olsa gerek..
Annett'in beni götürdüğü House of Wonders Cafe yine bu güzel sokaklardan birinde 3 katlı ve çok hoş bir terasa sahip bir mekan. Bu sene giriş katını Akdeniz mutfağı vejetaryen mutfağı sunan çok hoş bir restorana çevirmişler. İşletmecisi Anne inanılmaz çalışkan ve çok zevkli bir kadın. Kaldığımİçi  sebzeli ve fıstıklarla süslü harika bir lazanya yedim, açık büfe olarak sunulan mezeler ise çok lezzetliydi. İlk portekiz şarabımı rose tercih ederek orada tatmış oldum ve çok beğendim. Et olmayınca mideniz yorulmadan tazelenmiş bir şekilde kalkıyorsunuz masadan, vejetaryenliğin en güzel özelliği bu bence. Yoga hayatınızda oldukça ister istemez bir uzaklaşma başlıyor etten, özellikle bende kırmızı ete karşı gelişti bu. Ama henüz tamamen bırakabildim diyemem, yine de çok azalttım ve farkı çok net hissedebiliyorum.
Bu güzel akşam yemeğinin ardından kaldığım villa olan House of Wonders B&B'ye geçtim. İki mekanın adının aynı olması sahiplerinin arkadaşlığından ve bundan önce Karayiplerde bir süre yaşamış olmalarından kaynaklanıyor. Müthiş dekorasyonları da oldukça benzer, gerçekten çok ilham vericiydi.
Burası Cafe nin mutfağı ve terasa çıkan merdivenleri
Ertesi gün aynı mekanın Terasında yediğim
 çok lezzetli bir çikolatalı kek, espresso ve tabii ki favori kokteylim 
Caipirinha!

Cascais 2. gün
Ertesi gün sabah kahvaltı etmeden Annett beni kaldığım yerden aldı ve toplam 4 kişiden oluşan iyengar grup sınıfına girdim.

Annett özel derste olduğu kadar grup dersine de olağanüstü hakim, ilgili alakalı bir hoca. Rüya gibi geçen bir grup seansının ardından deli gibi acıkan karnımı doyurmak ve öğleden sonra olacak ilk SUP ve SUP yoga dersine hazırlanmak için villaya döndüm. Yol boyu konumuz hava ve rüzgar oldu tabii, o ana kadar pek de açıcı görünmeyen gri hava ve rüzgarın bitmesi SUP yoga için elzem bir konuydu.
Ama şans her zamanki gibi bana güldü, ve hava daha kahvaltı ederken mükemmel bir şekilde açtı, masmavi bir gökyüzü ile o anda tanıştım, bundan sonra tüm Portekiz boyu bu güneşli ama çok net havaya hayran kalacaktım.
Ester bana şahane bir kahvaltı hazırlamıştı. Yogadan sonra yemek yemek kadar keyifli bir şey yoktur, tüm salgı bezleriniz muhteşem bir şekilde faaliyete girdiğinden acıkmamak imkansız :)
Biraz dinlendikten sonra Annett beni aldı ve sahile götürdü.

 Keşke bu kadar güzel bir sahilin olmasaydı da sana tutulmasaydım Cascais...
Ne diyeyim? Tek kelimeyle bir rüya burası. Bembeyaz bir kum, başka hiç bir şey yok, ne çakıl ne yosun ne çer çöp. Evcil hayvanların dahi girmesi yasak bu kumsala, yani.  
Bir yandan tarih, bir yandan cam gibi okyanus, bembeyaz kumlar, güneş açmış, masmavi gökyüzü hayran kaldım. İşte yazıda sık sık adı geçen saygı muhafaza, hem tarihe hem çevreye karşı. Böyle olunca zaten her yer güzel olmaz mı?
SUP ve SUP yoga öğreneceğim okul olan Surf n Paddle Club, adı "Praia do Duquesa" olan bu kumsalda yer alıyordu. Okulun sahibi Nick ve aşağıdaki yakışıklı Sup eğitmeni Alex ile tanıştıktan sonra karada kürek tutmayı öğrendim, ne de olsa önce Paddling yapmam gerekiyordu.

Sonra Annett, ben ve Alex suya açıldık ve Annett'in talimatlarıyla ilerlemeye başladım. SUP Yoga için mutlaka SUP bilmek gerekiyor, zaten 1 derste rahatlıkla öğrenilebilecek basit bir sistem. Sonra sakin bir yere geçip biraz yoga gösterdi Annett, ben de ilk acemi denemelerimi yaptım.
 Bu arada okyanusun soğukluğunu tarif etmem mümkün değil, bu yüzden en büyük korkum denize düşmek oldu. Girdiğiniz andan itibaren çivi gibi bir su ile karşılaşıyorsunuz.
 Alex dönüp de yanımıza diğer eğitmen Nick geldiğinde biraz daha talimatlar alıyordum ki, birden hava değişti. Gökyüzü yine gri bir renk aldı.
-------------------------------
Farkında Abla SUP üzerinde
Bundan sonrası macera başlıyor. Havanın kapanmasıyla bir anda rüzgar çıktı ve beni açığa almaya başladı. Nick peşimden gelerek beni durdurmaya çalıştı ama ne mümkün. Giderek açılıyoruz, Annett hızlı bir şekilde sahile döndü ve hemen diğer eğitmen olan Alex'i yanımıza yolladı. Rüzgar o kadar sertleşti ki kürekler hiç bir ile yaramamaya başladı, biz de boardlara hakim olmak için yüzüstü yatarak kolları kullanmaya başladık. Ama nafile. İyice açığa çıktığımızda aklımda bir tek uçaktaki film vardı. Hem çok korkuyor, hem de bir şekilde kurtulacağımızı biliyordum. Sınırlara yaklaştıkça çok daha fazla hayatta olduğumu hissetmeye ve korku içinde bile bundan keyif almaya  başladım. Dışardan öyle görünmüyordu ama. Sadece çığlık atıyor ve neden bir cankurtaran bot gelip bizi çekmiyor diye soruyordum. Alex geldiğinde 3 SUP tahtasını birbirine bağladık. Alex ve Nick küreklere sarılarak beni ortaya aldı ve ben yüzüsyü yatmaya devam ederek kollarımla destek verdim. 1-2 saat debelendik sanıyorum, karaya çıktığımızda 3 saat geçmişti ve tüm korkuma ve yaşadığım riske rağmen kendimi acaip iyi hissediyordum ve tabii ki hayatta olduğuma ve yaşamın bana getirdiği herşeye çok teşekkkür ederken aklımda uçak izlediğim filmdeki sözler vardı:
"Dünyayı tanımak için tehlikeli şeylerin üstesinden gelmek, duvarların arkasındakini görmek için yaklaşmak, birbirini bulmak ve hissetmek. İşte hayatın amacı budur."


Karaya emin adımlarla çıktım :)

Nick ve Annett ile macera sonrası ohh dedik!!!

Sonrasında SUP yogayı tahmin ettiğim gibi çok sevdim, ertesi gün ve sonraki gün de dersler alarak bütün teknikleri öğrendim. Hatta bu yazıyı yazdığımın bir hafta öncesinde Alaçatı'da Bubi Surf okulunun desteğiyle SUP Yoga araştırması ve denemesi yaparak bu işe gönül vereceğimi gerçekten hissettim. 
Deniz üzerinde yoga... Fikri bile çok huzurlu değil mi? Hem çok huzurlu, hem de müthiş keyifli..
 Daha fazla SUP yoga görüntüsü için instagram üzerinden sinoyoga kullanıcı profilime bakabilirsiniz.