21.10.2013

Mcleod Ganj Son: Chokyi

Onunla nasıl tanıştım? Herşey Mcleod Ganj'a ilk gittiğim sefer gece orada kalmaya karar vermemle başladı. Dağın ortasındaki küçük köyümün sakinliğinden sonra Mcleod Ganj'daki kaos bana İstanbul'u hatırlatmış ve çok da hoşuma gitmişti. İlk günü tapınak ve müze gezisiyle geçirdikten sonra meydanda şık bir otel seçmek istedim. Ne de olsa önümde burada geçireceğim 1 aydan fazla süre vardı, biraz motivasyonun iyi olacağını düşündüm. Meydanda kalırsam ayrıca akşam da dışarı çıkabilecektim böylece haftalardır süren külkedisi sendromuma da bir ara vermiş olacaktım.
Şimdi kaldığım geceden itibaren anlatmaya başlayayım, sonra da ikimizin hikayesine geçeyim.
Akşam kaldığım otelin hemen karşısında olan Mc Llo'da yemek yedim, bu bölgenin en iyi restoranıymış.
Tamam :) aslında şansımı denemek istedim :) Ama Pierce ciğim buralara uğrayalı 7 sene olmuş bile çoktan..
Burada geçirdiğim toplam 1,5 aylık süre içerisindeki seyrek proteinlerimden birini (tavuk :)) yedim bir de üstüne buradaki ilk ve tek biramı da içtiğim gibi aşırı uykum gelmiş bir halde oteldeki lüks odama geçip kendimi televizyondaki Hint dizi ve filmlerine vermeye karar verdim. İzledikçe filmleri anlamam için Hintçe bilmeme hiç gerek olmadığını anladım. Bizim dizilerdeki göz ve kaş hareketlerine gülerdim de o bişey değilmiş, buradakiler hakikaten gözüyle kaşıyla konuşuyor ve göz kaş ifade görüntüleri ve fondaki süper damar müzik ortalama yarım saat sürüyor. Bir sahnede 10 kişi varsa-mesela yemek masası görüntüsü- herhalde söylenilen olağan dışı bir söz üzerine herkesin gözü kaşı ayrı oynuyor, sırayla tüm karakterlerin göz-kaşlarını adrenalin bağıran bir müzik eşliğinde izliyorsunuz. Aman Allahım..bu arada birşey diyeceğim, 1,5 ay sonunda alışkanlığın alasını kapmış durumdayım. Nasıl geçecek bilmiyorum. Evet-hayır sorularına bir kafa sallayışım var ki. Bunu farketmiyordum yaparken ama insanlar sık söylemeye başlayınca anladım ki bir Hintlilik gelmeye başlamış içten içten...
Mcleoda dönelim. Sabah erkenden kalkıp kendimi sokaklara attım. Önceki gün Temple Road'da gittiğim kafede kahvaltı yapmak istedim. Çok beğenmiştim orayı, Tibetli tatlı bir bayan işletiyordu, omletleri çok lezzetliydi. Bir de üzerine free wifi daha ne istiyim. Sonra bu bayanla muhabbete başladık. Buradaki rahipler çok ilgimi çektiğinden onlarla ilgili sorular sormak istedim. Kadın merakımı anlayınca bekle dedi, seni biriyle tanıştıracağım.
Ve böylece eski bir rahip olan Dawa ile tanıştık. Dawa başka alanlarda eğitim almaya karar verince Manastırı bırakmış, meslek okumuş ve üzerine de evlenip çocuk yapmış. Bana eski ve yeni adetlerden bahsetti. Eskiden bir ailede birden fazla erkek varsa mutlaka biri manastıra gönderilirmiş. Ve rahip olan bir insanın bu hayatı bırakması tüm budist Tibet toplumundan dışlanması anlamına gelirmiş. Ama artık sistem tamamen değişmiş. Her isteyen bir süre manastırda kalıp sonra eğitim veya aile kurmak amaçlı ayrılabiliyormuş. Ama manastırda yaşayan rahip ve rahibeler halen katı kurallar altındalar. Evlenemiyorlar, aile kuramıyorlar, cinsel her türlü iletişim ve ilişki yasak, et yasak tabii ki sigara ve içki yasak. Yapan yok mu? Varmış ama yakalandığın an şansın yokmuş sonrası için, yani manastırdan atıyorlar. Dawa anlattıklarıyla ilgilendiğimi görünce neden seni bir rahibeyle tanıştırmıyorum, kendisi memleketlim olur- ikisi de Lhasaya yakın bir köyden hemşerilermiş- hem de arkadaş olursunuz dedi. Ben de tabii ki çok memnun oldum. Böylece cafeden ayrılıp Jogiwara Road üzerindeki Gaden Choeling rahibe manastırına gittik.

Benim için bir ilk tabii ki, daha önce bırakın Budist manastırı gezmeyi, açıkçası herhangi bir manastıra dahi gitmişliğim yoktu. Odalardan, sınıflardan ve tabii ki dua bölümlerinden oluşan bir alandı burası.
Oldukça sade ama çok temiz bir yerdi. Adının manastır olması ürkünçlük katıyor mu, asla. Hatta şöyle demem lazım Tibetli rahibeler kazınmış saçları, bordo kostümleri ve sürekli gülen yüzleriyle öyle sevimli ki, o sırada duada olan Chokyi'yi beklerken bu şirin ve utangaç rahibelerin tatlılıklarına ben de devamlı gülümsemekten kendimi alamadım, hayatımda anne evinden sonra hissedebileceğim en sıcak hisleri veren bir duygu geldi içime, sanki ortam beni kucakladı, aniden içine aldı ve kabul etti.
Chokyi'nin komşusuyla biraz sohbet ettik beklerken. O da pek sevimli pek tatlıydı.

Sonra Chokyi geldi. Ayy nasıl utangaç nasıl heyecanlı bir de telaş yapmış, biz aramıştık önceden. Duaya girince beklettiği için huzursuz olmuş. Heyecandan zaten birşey diyemiyor, nitekim İngilizce de vahim durumda ama kocaman kalbini anlamak için söze gerek yok, gözleri gülüşü yeter arkadaşımın. İşte bizim dinler ve diller ötesi dostluğumuz Chokyi'nin manastırdaki küçücük odasında el ele dizdize gülüşerek başladı. Ve buradaki son güne kadar onun yoğun dua temposu benim yoga eğitmenliği kursu arasında haftada bir de olsa birbirimize zaman ayırabildik. Gözlerimizle anlaştık çoğu zaman, çoğu zaman da karşılıklı nedensiz kıkırdaştık. Ama bazen de..O hikayen, geçmişin işte Chokyi bana hayatınıı paylaştığın zamanlar yok mu..Bir tokat gibi kalbime çarptığın hayatın gerçekleri yok mu.. Ben hala kendime gelemedim biliyor musun?
Chokyi ile ilgili yazımı 1 aydır geciktiriyorum. Beni öğrendiklerim ve konuştuklarımız her seferinde o kadar sarstı ki bir türlü elim bu konuya gitmedi. Sanırım duygusal olarak şu an yaşadıklarımı yoga temposu içinde yaşama lüksüm olamayacağından beklettim ve ertelemek istedim. Bundan sonra Chokyi ile ilgili anlatacaklarım var. Son günümü sana adamak istedim Chokyi...Saf sevgine ve kocaman kalbine ve insanlığına....Hikayeni paylaşmamı istedin... Ben de yazacağım dostum..

12.10.2013

Havadan sudan işte yine bir cumartesi: Duygular, aşk, doğa, güneş ve Mudralar

Siz mutluluğu nasıl algılarsınız? Biz burada çok basit nedenlere bağlı olarak algılamaya başladık.
Mesela hava güneşliyse çocuklar gibi seviniyoruz, o andan itibaren çok mutluyuz.
Trimurti Garden'da o gün çikolatalı kek yapıldıysa bizden mutlusu yok.
Çay yapacak sıcak su makinanız bozulursa karalar bağlayıp böğüre böğüre ağlayabilir, karanlık yağmurlu bir güne uyanıp dünyanın en depresif insanı gibi hissederken  1 saat sonra çıkan güneşin altında kendinizi kahkahalar atıyorken bulabilirsiniz. Bazen bir bakarsınız kahkahanıza bulutlar da eşlik ediyor.

Burada mutluluk ve mutsuzluk arasına o kadar keskin bir çizgi giriyor ki sanki çocukluğumuza dönmüşüz. Bir an çocuklar gibi şeniz, bir anda da bir çocuk gibi dünyamız yıkılabiliyor. Sanki ruh halimiz çok temel olaylara bağlandı, havadan yemekten ve içmekten başka bir şey bizim ruh halimizi etkilemiyor, çünkü aklımıza gelmiyor. Herşey basit ve çok net. Duygular basitleştikçe enteresan bir saflık hali yaşanıyor.



Bu saflık halinde dağın zirvesindeki bulutlara, veya yürürken hep aynı kayanın üzerinde gördüğünüz zümrüt rengi böceğe, köy yolunda giderken orman tarafında karşınıza çıkan toplu flört halindeki bir grup tavuğa, burada başta ön yargıyla yaklaştığınız sonra da fanatiği olduğunuz hatta kursuna gitmeyi düşündüğünüz her yerden tarif almaya çalıştığınız hint yemeklerine, en başta çapati ve naana, sabah uyandığınızda oda kapısını açar açmaz size günaydın diyen gökyüzüne veya akşamları hadi artık uyuma zamanı biz buradayız diyerek  öpücükler yollayan ışıl ışıl yıldızlara, ağaçlara, koyunlara veya ineklere aşık olabilir, aşkınızdan gözleriniz dolabilir, kalbinizin beyninize ilettiği yoğun mesajlar yüzünden kendinizden geçebilirsiniz. İşte basit nedenlere bağlı mutluluğıumun ve mutsuzluğumun geçiciliğinin komedisi bir yana, yaşadığınız aşkın ne kadar kalıcı olduğuna şaşırabilirsiniz.

Bugün de yağmurlu depresif bir güne uyandım. Yıkandım, giyindim ve her zaman ki gibi sabah 07:00'de yoga şalamıza geçtim. Bugün partner yoga varmış. Gökyüzüne bozuk olduğumdan yüzüm gülmedi. Rutin 09:00 kahvaltımızı yapıp yağan yağmurun altında yürüyerek misafirhanemizdeki odama geçtim. Bir sonraki felsefe dersi için çıktığımda güneş bana gülümsüyordu.Ben de ona cevaben kahkahalar atarak Trimurti Garden'daki şalamıza gittim ve gördüm ki kapının hemen karşısında bulunan işte bu kayanın üzerinde hocamız Yogesh ve diğer öğrenciler fotoğraf çektiriyor. Hemen ben de atladım tabii bu güzel anı kaçırmak istemedim.
Profesyonel hayatıma ilk adımımı böyle mükemmel hocalarla birlikte attığım için ne kadar şanslıyım. Her zaman iyi ki Trimurti Yoga'yı seçtim diyorum. Tamam günde 10 saat mat üzerindeyiz, 6 saati garanti aktif olarak yoga yapıyoruz, ama bir yandan Yogesh gibi değerli hocalardan da her gün 2-4 saat arası çok enteresan konularda workshoplar alıyoruz. Yogesh aynı zamanda spiritüel danışman ve gerçekten içi dışı bir dünyalar tatlısı bir insan. Bu akşam hepimiz için kendi yaptığı şahane hint yemeklerinden bir ziyafet verdi. Ben de jest olarak bulaşıkları yıkamak istedim, bir kaç arkadaş paylaştık doğrusu, hepimizin ortak esprisi "annem şu anı görse mutluluktan ağlar" şeklindeydi. 
Neyse Yogesh bize hatha yoga, yoga teorisi ve felsefesini öğretiyor, arada adjustment dediğimiz duruş düzenleyici dersler de veriyor. For example :)

Ama Yogesh'in özellikle teori dersleri inanılmaz kaliteli, her biri yüzlerce dolarlık workshoplara bedel bence. 
Bugün dedim ya bir anda mutlu oluverdik, hadi dedi o zaman kurulun kayalara dersimizi bahçemizde yapalım. Bahçe dediğiniz bir tarafı yamaç, köy yolu-orman, bir tarafı dağların zirveleri, güneş dağda daha bir etkili hissediliyor tabii. Ayakkabılarımı çoraplarımı çıkarttım, üstümde atletim ve taytım kalana soyundum, taytımı dizlerime kadar kaldırdım, geçtim güneşim altına keyifli keyifli dersimizi dinlemeye başladım. Kulağım hocamda, yüzümü güneşe döndürüp gözlerimi kapatarak bu muhteşem dersin ve anımın keyfini çıkarttım.
Yogesh, dışarı çıkardığı beyaz tahtanın üzerine kocama harflerle MUDRA yazdı ama konuyu bambaşka bir şeyle açtı. 

Bir anda "vermek" üzerine konuşmaya başladık. Vermek kaynaklarımızı paylaşmak.. En basiti maddi kaynaklardan, en değerlisi varlığımızı verebilmeye kadar giden bir yol. Varlığımızı vermek uğruna fena edilecek bir yaşam anlamında değil, mevcudiyetimiz anlamında. Çünkü mevcudiyet içindeki farkındalık paylaşıldığı zaman, varlık düzeyinizi eşitliyorsunuz. Bu düzeyi aynı coşku içinde yaşayarak birliğe kavuşuyorsunuz. İşte bunları anlatırken Yogesh, bir yandan güneş de bana mevcudiyetini sunmuştu. Coşkusunu benimle paylaşmayı lütfetmişti.  

Ve o an güneş bedenimi okşayarak coşkusunu benimle paylaşırken, ben de kendisine hürmetlerimi sunmak için bu anı sembolik olarak bedenimde kalıcı hale getirmeye karar verdim.Yarın bir güneş ve bir de aya sahip olacağım, dişil yanıma bir güneş, eril yanıma da bir ay hediye edeceğim. Neden mi bahsediyorum, süpriz olsun fotoğraflarını çekip göstereyim. 

Sonra konumuz olan Mudralar'a giriş yaptık. Mudra Hinduizm ve Budizm'de kullanılan sembolik jestler, Sanskritçe'de enerji mührü olarak geçiyor. Hint danslarında da, kung fu' da da mudaralar var, aynı şekilde Hatha Yoga da mudralardan faydalanıyor. Hatha Yoga Tantrik felsefeden geliyor ve Tantrik felsefe özünde 108 mudra var.

İlk mudra dersimizi çok temel olarak aldık. Her parmak bir elementi temsil ediyor. Ve jestler aracılığıyla bu elementler pranayama desteği ile yapılan meditasyonda beden içinde harekete geçiriliyor. Örnek vermem gerekirse zayıflamak isteyen biri bedenindeki toprak elementini düşürmeli. Toprak elementi yüzük parmağa denk geliyor. Baş parmağın yüzük parmağa değmesi bu elementi bedende arttırırken, bağ parmağın yüzük parmağa baskı yapması elementi düşürüyor. Böylece kilo kaybı yaşanıyor. Yalnız düzenli egzersiz çok önemli, metabolizmanızı bu şekilde hızlandırıp kilo vermek için en az 45 dakikalık düzenli mudra meditasyonları uygulamanız lazım. 
İki elinizi birden kullanmayı unutmayın. Bundan başka örnek olarak beyin kapasitesini arttırmak isteyen hava elementi olan işaret parmağını ateş elementi olan baş parmağına değdirerek aktif hale getirebilir veya astımı-klostrofobisi olan biri orta parmağını baş parmağına değdirerek mudra meditasyonları yapabilir. Burada sistem baş parmağın ateş olarak diğer elementi aktif etmesi veya bastırarak aktivitelerini azaltması yönünde işliyor.
İşte benim cumartesi günüm böyle güzel öğretilerle başlarken, 12'den sonra sevgili hocamız Karo'nun bize cumartesi jesti ile tanıdığı serbest zaman sayesinde mutlulukla kendimizi Mcleod'a alışveriş yapmaya atmamızla devam etti. Sonra da  akşam Yogesh'in güzel yemek ziyafetiyle devam etti. Odamda şu an saat 02:00 ve güneyden gelen fırtına hafiften kendini hissettirmeye başladı. Bir an camlar kırılacak zannettim. Öğrendiğimize göre gökkubbe bu hafta bizi zorlayacak. Bakalım neler yaşayacağız :)
Herkese sevgiler. Güneş-ay olayını çözen varsa haber beklerim, facebooktan yazabilirsiniz. Yoksa zaten bir kaç güne kalmaz ben ifşa ederim. İyi geceler.

8.10.2013

Farkında Abla: Himalayalarda

Siz Farkında Abla'yı tanır mısınız? Ben çok sevdiğim arkadaşım Bahadır vasıtasıyla tanıştım. Bahadır, aynı kendisi gibi benim de Secret tarzı veya Melekler Yanınızda ... bla bla - ha öyle mi bilmiyorduk iyi ki söylediniz diyesim geliyor kusura bakmayın- neyse işte bunlar gibi türlü kolayından aydınlığa kavuşturmayı vaadeden  kitaplara karşı  alerjim olduğunu bildiğinden benzeri bir kitap olarak algılamamam için bana bu kitabı aynen şöyle tarif etti: Bridget Jones düşün hatun depresyona giriyor ve bir anda birbirinden ilginç spirituel workshoplara, kurslara ve hatta seyahatlere gitmeye başlıyor, sonra da bunları yazıyor demişti. Spiritüelliğinden hemen gıcık kapma, çok komik kadının anlatımı ve gerçekten maceradan maceraya koşuyor, sen al sadece eğlenmek için oku dedi. Bir de yazarı Isabel Losada'nın İngiliz olduğunu söyleyince, peki o zaman dedim 5-6 yıldan fazla süredir uzak durduğum kişisel gelişim reyonundan aldım kitabı ve sonra da çok sevdim Farkında Ablayı ve tüm seriyi bir çırpıda zevkle bitirdim.
Ya işte ben bu kitabı ve serisini galiba geçen sene okudum, uzun zamandır aklımda değildi. Ama 20 gündür yaşadıklarım kendimi Farkında Abla gibi hissettirmeye başlayınca ben de bu kitaptan bahsederek yazımı açtım. İnanın çok keyifli bir kitap, canı bu aralar sıkılan herkese tavsiye ederim, bir şey beklemeyin sadece eğlenmek için okuyun, bu arada dünyadaki son moda tüm New Age yaklaşımlar da bir sıra veriliyor kitapta ilgisi olanlar için.
Buraya gelmeden önce çevremden çok kişi bana çok büyülü bir maceraya çıktığımı ve kim bilir manevi dünyamda ne kadar büyük gelişim ve değişim olacağımı söyleyip duruyordu.  Ben de sürekli spiritüel bir arayışta olmadığımı tek derdimin yogada profesyonelliğe adım atmak ve mümkünse gideceğim yerde bulabilirsem masaj terapisi olacağını söylüyordum. Kalbim tamamen değişik ruhsal deneyimlere kapalıydı, inanın mantra bile söylemeyeceğime dair kurs yönetimiyle anlaşmıştık. Anlayacağınız o derece bu konular ilgi alanım dışındaydı. Çok küçük yaşlarda bu yollara merak sarıp hevesimi almış ve kendimi erken emekli etmiştim, artık o taraflarda işim yoktu.
Ama bu asla yıkılmayacağına inandığım duvarlarımı 15 gün sağlam tutabildim. Çünkü burası "incredible India" ve ben yoga yapıyorum. Ve burada dağın tepesinde ormanın içinde bir bilinmezde ne seçenekler var tahmin bile edemezsiniz.  Ne oldu, tamamen istem dışı yavaş yavaş çiçek gibi açılmaya başladım. Bu zevkli süreç içinde artık Farkında Abla gibi hissetmeye başladım. Önüme çıkan her türlü çılgın mistik alternatife atlıyorum. Ve aynı Farkında Abla gibi ben de çok eğleniyorum.
Bu yakışıklı Tibetli alternatif tıp doktorum. Burada Medizinkha adında bir Tibet hastanesi var, kendisi de bu hastanenin tek doktoru. Doktorumuz iki konuda konsultasyon yapıyor: 1. genel sağlığınız 2. astrolojik haritanız. Ben genel sağlığım için kendisiyle görüştüm. Bana labaratuvar veya röntgen tarzı bir yaklaşımları olmadığını direk nabız yoluyla benim durumumu aydınlığa kavuşturacağını söyledi. Muayenesinden sonra anladık ki benim rüzgarımda bir dengesizlik varmış. Soğuk ve sıcak rüzgarımı bir dengeye kavuşturmamız gerekiyormuş. 4 tane ilaç yazdı, yine aynı hastaneden alıyorsunuz, çiğneme hapları ve bir de masaj yağı verdi. Alternatif tıp hastanesinin tabii ki alternatif tıp eczanesi var. İlaçları aldım, ama dürüst olucam kullanmaya cesaret edemedim. Tatları da biraz kötüymüş, çiğnemek de lazım. Bilmiyorum şu an kutularında duruyorlar ama yağ güzel banyo sonrası yogaya hazırlık amaçlı iyi geliyor.
Bu fıstık da Gita..Kişisel sayfamdan takip eden varsa Gita beni geçen gün Hint düğününe süslemişti.  Mcleod'da kaldığım günün ertesi günü bir başka Hintli bayandan işkence gibi geçen bir masaj terapisi aldıktan sonra Gita ile Bhagsu'da tanıştım. Eşiyle beraber Hindistan'ı dolaşıyor ve masaj yaparak gezi masraflarını çıkarıyor. Gita aslında doktor ve uzun yıllar Delhi'de yaşamış, eşiyle tanışıp evlendikten sonra kafayı kırıp böyle bir hayata geçmeye karar vermişler. 3 yıldır Hindistan'ı dolaşıyorlarmış, beğendikleri yerde kalıp spa merkezi açıyorlar. Biz pek bir anlaştık kendisiyle her hafta ayurvedik masaja gidiyorum hem çok tatlı hem de çok yeteneklidir kendisi.
İşte okulumuzun karizmatik Yoga Teorisi ve Felsefesi hocalarından Yogesh.  Adı Yoganın Lordu anlamına geliyormuş ve kendisi bu adı 3 yaşında seçmiş. İnanılmaz bilgili biri aynı zamanda spiritüel koçluk yapıyor. Farkında mısınız? Yavaş yavaş çıtayı yükseltiyorum. Geçen hafta Yogesh'ten çakra terapisi aldım. Çakralar bedendeki enerji merkezlerimiz, burada tekerlek olarak da geçiyor. Yogesh terapi boyunca çakralarımı dengeledi ve tıkalı kanallarımı açtı. Yanlız manipura çakramda yani göbek üzerindeki sarı renkli çakramda fazla enerji birikimi ve boğaz-tiroid çakramda tıkanıklık varmış. Mavi gökyüzüne bakmamı, gün doğumunu ve gün batımını izlememi tavsiye etti. Aksesuar olarak kullanabileceğim bazı taş isimlerini yazdı, yine çakraların dengelenmesinde yardımcı olacakmış.Yogada hangi çakralar için hangi pozisyonlar ve nasıl beslenmeli zaten kendisinden öğreniyoruz. Ey incredible India, çakralarımı da açtırttın ya bana. Hele bugün Yogesh'in göbek çakramla ilgili verdiği güzel tavsiyeye ne demeli.
Şimdi bundan sonra anlatacaklarıma hazır olun. Ama ilk biraz tanıtım yapayım. Bu aşağıdaki 3 güzel kadını anlatayım. Ortada Trimurti Yoga'nın kurucusu ve muhteşem eğitmenimiz Karo, yanındaki lokum Hintli bayan Meera, diğer fıstık da yoga eğitmenlerimizden Chantel . Chantel bana aroma terapi yaptı geçtiğimiz hafta. Kendisi Avusturalyalı, Amerika'dan dehşet bir aroma terapi seti almış. Aromalar 3 gün boyunca cildim tarafından emildi, bütün ağrılarımı aldı, sindirim sistemimi inanılmaz düzenledi, en güzeli de saçımda ve cildimde birbirinden harika kokular bıraktı.
Esas konuma yavaş yavaş bir geçiş yaparak size  Meera'dan bahsedeceğim.
Meera Osho topluluğunda bildiğiniz ünlü Osho ile  büyümüş. Şimdi Almanya'da yaşıyor, burada meditasyon derslerimize giriyor ve bize çok farklı deneyimler yaşatıyor. Ben 2 yıldır meditasyon yapamıyordum, zihnim maalesef bana hiç rahat vermiyordu düşünceler, planlar, hatta gülmem geliyordu. Resmen unutmuştum nasıl rahatlatıcı bir deneyim olduğunu. Nihayet burada meditasyon yapabilir günlerime geri döndüm. O kadar çok etken bir arada ki, dağ, orman, yogi diyeti, alkol yok, sigara yok, her daim yoga aktivitesi içinde olmak... Tabii bu kadar arındırıcı bir ortam ve koşul içinde beyin rahatlıyor. Ama Meera'nın geçen hafta aramıza katılışıyla ben deki son kaleler de yıkıldı. İki deneyim yaşadım. Beni o kadar etkiledi ki özellikle paylaşmak istedim.


 Meera trans yolu ile bir takım özel çalışmalar yapıyor. Ben bir rüya manyağı olduğumdan- şöyle söyleyeyim 4 yıldır düzenli olmasa da sıklıkla rüyalarımı kaydediyorum- kendisi ile bir "dream-session" yapmak istedim. Burada çok sık gördüğüm tekrar eden rüyalarla ilgili sormak istediğim şeyler vardı. Cevabını aradığım sorularım vardı. Terapi çalışmamızda  sadece bir rüyaya konsantre olmamı istedi ve beni yarı-trans haline sokarak 1 hafta önce gördüğüm rüyaya geri gönderdi. Tamamen birebir aynısı olmasa da parça parça görüntüler geldi ve bir anda bilincim ile bilinçaltım arasında muhteşem bir diyolog başladı. Bana başında yaşayacağım bu spiritüel deneyim karşısında inanılmaz derecede etkileneceğim konusunda uyarmıştı ama bu kadarını hiç beklemiyordum doğrusu. Şok oldum. Bir rüyanın içinde bu kadar mı muhteşem mesajlar saklı olur. Aradığım bir çok konuya cevap bulduğum gibi sevgiyi ve gücü de basit bir rüyanın içinde buldum. Beni çok etkileyen, dönüştüren ve bundan sonra vereceğim kararları yönlendiren bir çalışma oldu.
İlk kararımı buradaki chanting yani mantra okuyarak şarkı söyleme derslerine katılarak verdim. Çünkü şunu anladım, Tanrı her yerde olduğu gibi insanların yarattığı binlerce yıllık halk hikayelerinde de saklı olabilir. Bu hikayeleri gerçekten inanarak ve mutlulukla okuyan insanlara saygı duymak ve onlara eşlik etmek inancımızı zedelemez. Basit gibi görünen ama benim için bir tabu olan bu adım bile beni çok rahatlattı.
Meera ile gerçekleştirdiğim bu dönüştürücü seansın ertesinde dün bir de bize toplu meditasyon yaptı ki işte bu beni fena çarptı. Öğrendim ki solum kadın sağım erkek. Sadece benim değil hepimizin öyle.
Buraya kadar normal. Bir trans-dans eşliğinde bu kadınla erkeği uyandırdık. Sonra da sevmeye çalıştık. Solum sevgiye hasret, sağımsa pek bir yabani idi. Pek anlayamadım. Sonra kendisiyle tanıştım da hani kendimden  utandım. Bildiğiniz, homo-erectus yani maymun-insan evriminde ilk dik duranlardan. Şok oldum. Yabani de bu kadarını beklemiyordum. Kadın derseniz o da başka bir uç Mucha kadınlarını bilir misiniz? Hani Art Nouveau stilinin narin ve süslü güzelleri.
Ben bu kadınları yıllardır pek severdim hatta ev dekorunda da çok kullanırım. Meğer içimdeki kadın da bu akımdanmış. Pek süslüydü, uzun inci kolyesi, şapkası, çiçekli elbisesi ve boyalı yüzüyle yanında homo erectus ile nasıl yaşadıklarını düşünmek dahi istemedim. Neyse ki Meera dedi ki bunlar sizin özünüz değil, sadece görüntü olan kısım, öyle sandığınız ve çevrenize de öyle gösterdiğiniz. Madem özümüzü arıyoruz biz de onları bir güzel gönderdik. Arkalarından yine farklı dünyalardan ama birbiriyle çok daha uyumlu olabilecek bir kadın ve erkek çıktı. Benim de içim rahatladı. Ben bu uygulamaya bayıldım, mutlaka meditasyonlarımda kullanacağım, ayrıntıları o yüzden bana sır kalsın :). Sadece şunu söyleyeceğim, kimi kimseyi göremedi, kimi içindeki kadın ve erkeğe çok sinirlendi, kimi annesini ve babasını gördü, kimi de birden fazla kadın ve erkekle karşılaştı. Hepsi normal hepsi bizlerin bilinçaltı.
Trimurti TTC eğitimimiz başladı başlayalı kitlenmiş durumdayım, 10 gündür ilk yazımı ancak yazabildim. Ama her gün o kadar hızlı bir yenilenme ve öğrenme süreci yaşıyorum ki. Bir yandan yogayı uygulamada ve teoride günde 10 saat ders alarak öğrenirken, bir yandan kendime ve ruhuma dair yeni şeyler öğreniyorum, öğrendikçe dönüşüyorum. İyi ki başlangıç yolum Hindistan oldu, burada bu spiritüel dünya içinde yer almaktan son derece mutluyum. Hem Hint hem Tibet kültürünün ortasında dağda orman içinde bir adı olmayan ama dünyalar tatlısı köylüleri olan bu yerde yaşadıklarımdan daha güzelini hayal bile edemezdim. Benim kafam basitti, dediğim gibi sadece yoga-masaj yeterdi. Ama plan öyle değilmiş. Meğer bana ne güzel süprizleri varmış. Ne şanslıyım, ne mutluyum. Hele ruhumun kapısını ilk aralayan dünyalar tatlısı rahibe arkadaşım Choekyi..Bundan sonra onun hikayesini anlatacağım.