16.09.2013

Çevreyi keşif 2: Bhagsu

Sabah kursa giderken menekşe rengi bir kelebek uzunca bir süre bana eşlik etti, inanılmaz etkilendim. Resmini çekmek çok istedim ama her makinayı tutuşumda kanatlarını kapatınca anın zevkini yaşamayı tercih ettim. Meğer bugün buralarda bahar başlamış, bunu müjdelemiş tatlı kelebek....


Bu yazımda az laf bol resim olacak çünkü çok güzel görüntülerim var. Daha önce yazdığım bir şey vardı, ilk intibaların ne kadar yanılgıya neden olabileceği hakkında. Bhagsu'ya bugün kurstan arkadaşlarımla tekrar gittim, hani geçen gün de gitmiştim de beğenmemiştim, hatta kesmeyince oradan Mcleod Ganj'a ufak bir kaçamak yapmıştım. İşte bu gün tekrar gittim ben oraya, artık yanımdaki insanların tatlılığından mıdır, yoksa dün musonun bitişiyle bugünden itibaren güzel güneşli günlerin bize göz kırpmasından mıdır bilemiyorum, ama bu sefer ben Bhagsu'yu pek beğendim pek renkli buldum. Çok da renkli fotoğraflar çektim, bu yüzden çok çene çalmadan kısa kısa anlatayım.
Kurstan sempatik ikizler 'Dali' ve 'Dalgi' ile arkadaş canlısı Avusturalyalı Sufi 'Adam' ile kurs çıkışı yollara düştük. Tabii yürüyerek.
Yolda bu şirin katır yavrusu bize merhaba dedi.
Sonra da aile olduğunu sandığım öküzler "Welcome to Bhagsu" dediler, yani okuldan çıkış Bhagsu'ya varış yolu yürüyerek 10 dakika bile sürmedi. Buradaki hayvanları görünce niye bilmiyorum çok gülesim geliyor. Bir mağrur duruşları var ki sormayın. Çok şanslılar tabii, doğru ülkede dünyaya gelmişler.
Ve gerçekten "Welcome to Bhagsu". Adını şelalesinden alan Bhagsu'nun bir de ünlü bir tapınağı var. Bu gezimde oraları dolaşamadım, biliyorsunuz hava karardığı anda külkedisi olduğumdan odama dönmem lazım, ama kısa süre sonra mutlaka gezer ve ayrı bir sayfa arırım. Bhagsu'nun  iki tane ana yolu var, ikisi de alışveriş yapılacak bir sürü renkli dükkan ve cafelerle dolu. Birinin sonu tapınağa ve şelaleye giden merdivenlere çıkarken, meğer diğer yolun sonu da benim misafirhanenin olduğu tepeye  çıkıyormuş. Bugün oradan döndüm, çok ıssız kırlık bir arazi, aslında doğa harikası da insan ürküyor alışık olmadığı için. Ama şansa bana merhaba diyen şirin katır yavrusu ile tekrar karşılaştığımdan yine gülme geldi ve ürkmem geçti.

 Bhagsu hikayeme dönersek, buraya geldiğimiz gibi kendimizi cafeye attık. Hepimiz çok açtık ve benim çok acil internet bulmam gerekiyordu. Neyseki yemek yiyeceğim bu yerin kapısında "internet cafe" yazıyordu. 
Burada tanıştığım herkesin dediği bir şey var : Hindistan'da hep beklemediğin ve komik şeylere tanık olursun. İçeriye girdiğimde bir kere burada wifi olmadığını öğrendim. Az ilerisinde bir internet cafeleri varmış. Ondan öyle yazmışlar. Peki ben de siparişi vereyim hemen gidip işimi halledeyim dedim.  Ama internet cafede internet gitmiş. Bir de bunu kafalarını sallaya sallaya bir tatlı söyleyişleri var ki güldüm haliyle. Bir de bugün ayakkabı dükkanında 38 numara bayan ayakkabı sorup, hiç olmaması ve üstüne 40 var almaz mısın demeleri de çok iyiydi.
Buranın olayı Bob Marley.. Tüm cafeler sokaklar resimleriyle dolu. Halk sevmiş bağrına basmış diyesim geldi, kötü bir espri. Ama şimdiye kadar marijuanasız, Bob Marleysiz, reggie müziksiz cafe görmedim burada , turistler sağolsun.
Sonunda Tibet'in meşhur momosunu yedim. Ama açlıktan gözüm döndüğünden öncesinde yediğim noodle beni doyurmuştu, fazla yiyemedim. Avusturalyalı Sufi arkadaş "Adam" tadına baktı bir ara da zaten o kadar iyi değilmiş bu momo, hakikisini yarın Mcleod Ganj'da sokaktan alıp yemeyi düşünüyorum. Orada Tibetli teyzelerin hazırladıkları en güzeliymiş.
Yemek yerken bir Baba gördük. Hindistan'da Baba kendini yaşamdan soyutlayan ve eşyayı reddeden mistik karakter olarak yaşayan kişilere deniyor.

Mistik Baba fotoğrafı ancak para karşılığı çektiriyor tabii ki, 5 rupiye bozuldu, 1 liranın 30 rupiden bile fazla ettiğini düşünürsek haklı bence. 10 daha verdim ama yine de bozuk ayrıldık, iyi olmadı.
Yemeğimizi yedikten sonra kendimizi birbirinden renkli dükkanların bulunduğu şirin sokağa attık.  Tibetli, Hintli sokak satıcıları, ayakkabı, deri ve kıyafet üzerine bir sürü dükkan var burada.


İyi esnaf mesajı konuşmadan verir :
"Eyvallah ablam, her zaman beklerim. Bugün olmasa yarın gel mühim değil, biz buradayız" 
Aksesuarlar çok uygundu ve hepsi ayrı güzel , 4 TL'ye yakın bir rakama çok güzel bir yüzük, 5 TL'ye de bakır ayna ve tarak takımı aldım.

Rengarenk poşetlerde çok değişik baharatlar var. Arkadaşlar siyah tuz aldılar, panchakarma terapisinde kullanılıyormuş, sağlık ve güç kaynağı falan dediler de, kokusu fena alıp oda harici saklayacak yerim olmadığından maalesef alamadım.
 Yolun sonu tapınak kapısı, ve sonra 30 dakikalık bir merdiven çıkışı ile şelaleye gidiliyormuş. Saat geç olduğundan gündüz vakti bir zamana ayırmak istedik. Şimdi şu soldaki kıza dikkat.
Yanımıza gelip "One snap please" dedi, nasıl acaba ne diyor demeye kalmadan meğer fotoğraf çektirmek istiyormuş. Meğer burada kızların böyle adetleri de varmış, tabii ki çektirdik hiç kırar mıyız?
Bizi görmeyince şaşırdınız mı ? Biz çektirdik neyse de asıl hikaye tapınaktan çıkıp gelen bir grup adamın bizim sufi "Adam"la fotoğraf çektirmek istemesi sonra da bize "ondan güzel olsaydınız sizle de çektirirdik heralde" demeleriydi. 

Ama sokağın asıl güzelleri ise hemen arkamızdaydı.


Dönüş yolunda güzel bir tapınak gördüm, daha erken bir saat olduğunda dolaşabilirim. Kadınlar gibi tapınaklar da pek süslü pek renkli.

Bir dilenci de tapınağın hemen karşısında güneşin keyfini çıkarıyor ve müşteri bekliyordu.
Ama artık dönmem gerekiyordu, külkedisine dönüşmeden arkadaşlardan Tibet restoranının önünde ayrılmak zorunda kaldım. Yokuş yukarı bir bilinmez yola koyuldum.
Meğer burada da yemek kursları, ayurvedik terapi merkezleri, masaj eğitimleri ve yoga kursları varmış.  Yolun sonundaki merdivenlerden devam edip tepeye doğru artık birbirimize aşina olduğumuz meşhur dağ yoluna çıktım. Yolda tanıdık bir simayla karşılaştım.

İşte böyle güzel bir gün geçti. Alışmaya başladıkça sevmeye de başlıyorum buraları, hatta şu ıssız, düşme tehlikesi yüksek dağ yolu bile gözüme çok hoş geliyor artık. Gelmez mi ama nereye baksanız orman, yemyeşil bir yer burası. Galiba günde 3'er saatten 5 gün yoga da biraz huzur ayarı yaptı bende... İlk geldiğimdeki bir çok sıkıntı ettiğim durum değişmeyecek olsa da önemini yitirdi benim için. Çünkü bir cennetin içinde olduğumun farkına vardım ve bu deneyimi yaşadığım için ne kadar şanslı olduğumu anladım. 

Yarın ve sonraki gün serbestim bu yüzden esas turistik turumu da bu günlere ayırdım. İki gün Mcleod Ganj'da geçireceğim. Tibet kültürüyle artık biraz haşır neşir olmanın zamanı geldi. Aramızda ciddi bir çekim var neticede.

Bugünkü Bhagsu gezimle ilgili tüm fotoğrafları facebook'taki blog sitesine yükleyeceğim, merak edenler için. https://www.facebook.com/sineminyogayolculugu




1 yorum:

  1. Kalbime yolladigin guzel enerjiyi severek kabul ediyorum....ne dilersen bana allah 7 misli versin sana...cok opuyorum sinemcim.pink city de tapinaga gittim sayende...

    YanıtlaSil