13.09.2013

Dharamsala'ya varış

Havaalanında Trimutri Yoga'nın benim için ayarladığı taksi şöförü bekliyordu, bu kısım çok rahat oldu gerçekten de. Direk eşyaları taksiye yüklediğimiz gibi yola çıktık.
Benim gideceğim yer yani " Dharamkot village" yaklaşık 2000 mt yükseklikte. Taksiye bindiğim anda etrafın yeşilliğine ve güzelliğine inanamadım. Cennet gibi bir yer. Ancak taksiyle dağa çıktığımızdan bir virajlı bir yol, bir de çok dar toplamda bir şerit bile etmez. Burada trafik sağdan akıyor, şöför de sağda oturuyor. Şöförün hızına alışamadığımdan sağdan çıkan her araba ve motorda bir offf!!!!! ladım. Yaklaşık 1 saat süren bu taksi yolculuğunun 3-4 adet videosunu çektim. Ancak hepsini youtube üzerinden yükleyeceğim. Tabii yükleme oldukça zaman oluyor. Görüntülerden merak edenler için bir tanesini  buraya yükledim, umarım çalışır.

Dharamsala 2 bölgeden oluşuyor. Aşağı tarafı turistik olmayan yerel kısım, şehir merkezi. Pek güzel değildi, sonra Mcleod Ganj'dan geçtik. Harika bir yer diyemem, turistik bir yer ama biraz kaos. Yollarda yaya yolu yok, bundan dolayı hayvanlar, arabalar, motosikletliler ve insanlar aynı dar yoldan yürüyor. Mcleod Ganj'ın en sempatik tarafı Tibetli rahipler sanırım. Şu anda da ben oradan yazıyorum. Ama buraya ait görselleri daha uzun kaldığımda toplayacağım.Ve burayı ayrı olarak anlatacağım çünkü en çok beğendiğim yer burası oldu.

Mcleod Ganj'ı geçtikten sonra Bhagsu denilen yere gittik. 5 dakika arası zaten. Taksi beni bir yere bıraktı. Buradan bir köpek ve Hintli bir çocuk beni bekliyordu. Bir de maymun süpriz yapmıştı.
Şimdi ne olacak diye sorduğumda bir 15 dakika yürüyeceğiz dediler. Yani buradan sonra yol yoktu. Oldukça geri kalmış bir köyde buldum kendimi. Köyde yol olmadığından evlerin ahırların içinden geçerek Trimurti Garden'a ulaştık. Hafiften yağmur başlamıştı, her tarafta baharatlu yemek kokusu üzerine ahırlardan gelen kokular karışmıştı.

Trimurti Garden benim2 hafta sonra eğiitmenlik kursumun düzenlendiği yer olacak. Kalacağım guest house buranın müdürü tarafından ayarlandı. Bavullarla buraya vardığımızda muson yağmuru başladı. Hergün aksatmadan öğleden sonra 4-5 gibi başlıyor. Bir daha durmuyor. Bardaktan boşalırcasına yapıyor, bazen azalıyor. Biz de hemen yakında olduğunu söyledikleri guest house gitmek için biraz durulmasını bekledik. Burada beraber geldiğimiz sevimli duran köpek haricinde bir tane daha köpek var, aşırı saldırgan gece gündüz havlıyor. Adı Coco, buradaki başbelam. Diğer beni yoldan alan uysal köpek de buna uyuyor toplam oldu 2 başbelası.

Gıcık Coco havlamadan durduğu bir zamanda iken, çünkü yemek yiyor.

Bu resimdeki yer Trimurti Garden'in terası. Alman bir bayan, Hintli kocası ve kızları işletiyor. Burası bir müzik evi, hippi tipler vardı ilk geldiğimde. İçeride de kafalar dumanlı falan pek bir güzelleşiyorlar belli ki. Neyse 2 saat öylece yağmurun dinmesini bekledik. 

Yağmur biraz dinince oradakilerden beni Himalayan Yoga Center'a götürmelerini rica ettim, ertesi gün başlayacak olan 5 günlük Iyengar giriş seviye kursuma yazılmak için. Baktım ki yol diye bir şey yok, herşey taş çamur tırmanış ve uçurumlardan ibaret. Evlerin içinden geçerek bir yerlere ulaşıyorsun. En düzgün yol kavramları da şöyle:


İşte çöp dolu dereler, bok kokan ahırlar ve uçurumlardan kaya kaya ilk gideceğim kursa gittik. Meğer ne farklı düşünmüşüm. Kursların tipleri fotoğraflardaki gibi ama insan sanıyor ki aralarında yol var, ama alakası yok dip dibe evler, ev tipleri de gecekondu gibi tam bitmemiş, kapısız bacasız, neyse hepsinin bahçesinden geçiyorsun, yüzlerce merdiven tırmanıyorsun yani bildiğin devletin henüz uğramadığı dağ köyü işte.Her tarafın çöp dolu olması da ayrı bir olay, dereleri var ne kadar güzel ama pislikten rezil olmuş. Bu kadar güzel bir doğayı nasıl mahvetmişler.Çok yazık.


Kursa yazıldıktan sonra Trimurti Garden'e geri dönüp bavullarımı alarak kalacağım misafirhaneye gittik. Yukarıdaki resim misafirhane yolumdan bir kısım, Bu yol gibi 5 dakikalık bir yol ama o kadar kayma tehlikesi yaşadım ki çok sıkıntı oldu.

Bu kayıp düşme sıkıntısı son iki ayda Silivri'de ailemin yazlığındaki merdivenlerden defalarca kayarak düşüşümü ve kendi evimdeki merdivenlerden kayarak düşmem sonucu kaburga kemiklerimi zedelememi aklıma getirdi. Çok sakar biriyim ben çok sık düşerim bir yerlerimi çarparım. Ama şimdi çok dikkatli olmaya çalışıyorum, kaydığım anda kurtuluşu yok bu işin çünkü evdeki kaymalara benzemez pek.

İşte ilk günümden biraz da olsa son iki yazımda bahsetmeye çalıştım. Köpek korkum ve sakarlığım resmen yüzüme vuruldu bu ilk günümde. Hem bu manyak köpeklerle hem de bitmek bilmeyen yokuşlu taşlı uçurumlu yollarla başetmem lazım, başka türlüsü imkansız çünkü. 2 gündür kursum başladı ve kurs yolum önce dik ve kaygan bir uçurumdan sonra da Trimurtinin bahçesinden ve tabii ki manyak köpeklerinden geçiyor. 

Neyse ilk günüm henüz bitmedi aslında,  bunlardan sonra ne mi oldu? Misafirhane'ye gittim ve başka bir şok yaşadım. Kaldığım misafirhane ile ilgili ayrıntıları bir sonraki yazıma saklıyayım. Çünkü birazdan taksi beni alacak ve köyüme bırakacak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder