20.09.2013

Mcleod Ganj: 1.gün-Tapınak yolu (Temple Road)

Mcleod Ganj sıra sıra dizilmiş dükkanlar ve sokak satıcılarıyla beni karşıladı. Aklımda hemen Dalai Lama tapınağına gitmek olduğundan hiçbirinde zaman geçirmedim, ne de olsa 1,5 aydan fazla süre buradayım ve tabii ki alışveriş yapmak için de çok zamanım olacak. Ama şimdi gezmek ve görmek vakti, ne zaman ilk defa bir yere gitsem enerjim tazeyken önce beni en çok etkileyecek yerlerden başlamak isterim.
Böylece Temple Road yani tapınak yoluna çıkan sokağa gitmek için hızlı hızlı yürümeye başladım.Burada özel bir kaldırım yok, insanlar, hayvanlar ve arabalar aynı yoldan gidiyor.Bazen kendimi böyle 3'ü bir arada durumlarda salak gibi hissediyorum, hayvanlarla aynı yolda yürümek beni biraz heyecanlandırıyor ve geriyor. Herhalde yıllarca köy hayatından uzak olmanın verdiği bir yabanilik olsa gerek, itiraf etmek gerekirse resmen utanıyorum.
İşte böyle cahil ben karşıma çıkan boğayı görünce korktum çünkü üzerimde kırmızı şal vardı. Tabii boğaların diğer hayvanlar gibi renk körü olduğunu unuttum, ayrıca durduk yere hayvan niye sinirlensin? Neyse tam onu geçtim bu seferde büyük bir keçi sürüsü ile karşılaştım. İki tane keçinin gözümün önünde inatlaşması da çok komikti doğrusu. Buranın hayvanları o kadar iri ve güzel ki, çok iyi bakılıyor olmalılar.
Boğanın ve keçilerin arasından geçerken yaşadığım stresi, tıpkı Şiva, Buda veya Ganesh gibi buranın bir tanrısı olduğunu artık ciddi ciddi düşünmeye başladığım tanıdık sima Bob Marley'i görünce içime ansızın doğan aydınlanma ile atabildim.
Ve tabii artık her yerde karizmatik duruşlarıyla Tibetli Budist rahip ve rahibeleri de daha çok görmeye başladım. Bordo-sarı kıyafetleri, yüz ifadeleri, kazıtılmış saçları ve gizemli bakışları ile hepsi çok etkileyici insanlar. Her yaştan rahip ve rahibe var burada, sadece Dalai Lama tapınağının bulunduğu "Tsuglagkhang" kompleksi içinde bulunan manastırda 1000 rahip kalıyormuş. Çevrede de bağımsız bir çok manastır var bunun dışında, rahibelerin de toplu kaldığı bir manastır var. Bir de bana ilginç gelen Avrupalı rahip ve rahibeler oldu, buraya gelip Budist manastıra kapanarak bambaşka bir hayata başlıyorlar.
Bu minik öğrenci rahip de rehberi ile yürüyordu. Burada konuştuğum Tibetli bir kitapçı eskiden ailede 1'den fazla erkek çocuk varsa, mutlaka birinin manastıra gönderildiğinden bahsetti. Budist bir rahip olmak hiç de kolay değil, hayata dair temel bir çok şeyden feragat etmek gerekiyor, ama eskiye göre kurallar oldukça hafiflemiş. Şimdilerde birçok katı kural ortadan kalkmış, kimse zorla manastıra gönderilmiyor ve belli yaştan sonra istendiği takdirde manastır hayatı sonlandırılıp normal hayata dönülebiliyor. Eskiden dönenler toplumdan dışlanırken artık böyle bir sıkıntı kalmamış, özellikle manastır eğitimini yeterli bulmayan ve başka işler yapmak isteyenler için, çünkü sadece din, tarih ve felsefe eğitimi veriliyor manastırda.
Rahipler kesinlikle günlük hayatın bir parçası, tüm gün manastırda kalıp insanlardan kopup yaşamıyorlar tabii ki :) Mesela yolum üzerindeki bir kuru temizleme dükkanında yakaladım. İlk zamanlar ilginç geldiğinden çok fotoğraflarını çekiyordum ama sonra anladım ki her yerdeler. Kafelerde turistlerle İngilizcelerini geliştiriyorlar, çarşıda esnafla muhabbette görebilirsiniz, ya da güzel bir restoranda afiyetle yemeklerini yerden. Tabii içki, sigara veya flört gibi alışkanlıklar yasak, yapan var mıymış? Evet ama yakalanınca hiç şansı yok, aynen manastırdan atılıyormuş.
Her yerde tapınak yönünü gösteren tabelalar olduğundan işim çok kolaylaştı. Meydana çıktım ve adı üzerinde Temple Road'dan devam ettim.
Böyle daracık bir çarşı yoluna çıktım, daracık olmasına bakmayın arabalar geçiyor tabii ki vız vız :)
Bu çarşı yolu, barlar,  kafeler, dükkanlar, turizm büroları, hint-çin-tibet restoranları ile dolu. Sıkışıklık herşeyin biraz üstünüze geldiği hissini veriyor, ilk yürüyüşte. Sonra dolaştıkça buradaki kaosa alıştım :)
Bu yolda güzel bir Budist tapınağı var, oldukça süslü ve çarşı yoluna renk katan bir tapınak. Aklımda biran evvel Dalai Lama tapınağına varmak olduğundan girmedim ama dışından güzel görüntüler aldım.

Tapınağın dış duvarında Dalai Lama resmi yanında üzerinde mantra yazan çarklar var. Bunlara dua çarkları deniyor, onları çevirdiğinizde Tibet budizminin mantrası olan " Om Mani Peme Hum" duasını okumuş kadar oluyorsunuz. Aynı şekilde hemen içerde de kocaman bir çark var.

Bu cümleyi ve aşağıdaki paragrafı atlayabilirsiniz, sadece kız arkadaşlarıma yönelik bir süpriz olarak koymak istedim.
"Evet kızlar, teyzeler, anneler. Burası da bizim tapınağımız. Yürürken çarşı içinde rastladım, kardeşim vasıtasıyla biliyorum. 3 yıldır sürmesini kullanıyorum heralde bir ömür gider öyle birşey. Tahmin edeceğiniz üzere Hindistan'daki 1 numaralı sağlık ve güzellik markası ve yine tahmin edeceğiniz üzere fiyatlar inanılmaz uygun. Özellikle saç bakım ürünleri, cilt kremleri, kajal adlı sürmesi pek meşhur, bitkisel hapları da var, bu anlamda da Hindistan'ın GNC'si diyelim. Bilgisini vermesi benden olsun, ilgisini göstermesi sizden. Faceden mesajlarız, siz anladınız ne demek istediğimi :)"

Bu tapınağı da geçip doluma devam ettim, bir anda dağ yolu gibi bir yanı yamaç olan ve üzerinde bir sürü sokak satıcısının bulunduğu yola çıktım. Raflarda hediyelik eşyalar, Tibet el sanatları, buda heykelleri, aksesuarlar ve cdler vardı. Bhagsu'da dinlediğim müzik hala aklımda olduğundan cd satan satıcıdan Shiva ve Tibet müziği cdleri aldım, bir de Dalai Lama'nın hayatını anlatan Martin Scorsese'nin yönettiği meşhur "Kundun" filmini izlememiştim, raflarda görür görmez aldım. Burada cdler ve dvd.ler 3-4 TL gibi bir fiyata geliyor.

Tezgahların arkası Kangra vadisine bakan bir yamaç, bu güzel yolunun öğleden önce sabah erken saatlerde henüz tezgahlar kurulurken yürünmesini tavsiye ederim. Tibetli satıcıların günlük dua rituellerine, birbirleriyle şakalaşmalarına, dünya tatlısı gülümsemelerine ortam sakinken şahit olun, zaten daha bu yola girerken içinizi inanılmaz bir huzur kaplamaya başlıyor. 5-10 dakikalık bir yürüyüş, yolun solunda da keyifli kafelerde oturup güneşin keyfini çıkaranlar var. Ben bu keyfi Tapınak ve Müze ziyaretimin çıkışına bırakmayı tercih ettim. Ve nihayetinde Dalai Lama'nın da ikame ettiği tapınak ve manastır kompleksi bulunan Tsuglagkhang'ın giriş kapısına ulaştım.
İçeride gördüklerim öğrendiklerim beni oldukça etkiledi. Dışarıya çıktıktan sonra uzun bir süre kendime gelemedim. Buraya gelip böyle onurlu ve barışçıl bir halkın kültürünü tanıdığım için kendimi çok şanslı hissederken bir yandan da bu özel halkın yaşadıklarını içime sindiremedim. Mecburi sürgün hayatı yaşayan Tibet halkı,  yaşam bölgeleri olan dünyanın en yüksek platosunda, kimseye zarar vermeden bin yılı aşkın süre şiddetten uzak durmuş ve lider olarak şefkatin Budasını seçmiş. Hala şiddetten uzak bir özgürlük mücadelesi sürdürmeye çalışıyorlar. Liderlerine olan sevgi ve bağlılıkları son derece yüksek, inançlarına saygı duymamak mümkün değil. Ama her zamanki gibi aklımdaki soruları durduramadım. Neden barışçıl bir mücadelede ısrarcı olmanın ve şiddetten uzak durmayı seçmenin bedeli olarak bir halk yerini yurdunu kaybetmeye mahkum kalır?  Özgürlük için savaş şart mıdır?  Peki ya bu halk binlerce yıl savaştan uzak kaldıysa, nasıl savaşabilir ki? Dalai Lama olduğunu çocuk yaşta gösterdiği mucizelerle türlü testlere tabi olarak kanıtlayan ve bu halkın lideri olan "Tenzin Gyatso" , aldığı şefkat ve sevgi tabanlı dini eğitim ve genç yaşında başına dert olan Çin sorunu karşısında,  halkını bu güvenli yere taşımaktan başka ne yapabilirdi ki? Sonra kendi halkımı ve Atatürk'ü düşündüm. Özgür olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu ve bize bu özgürlüğümüzü yaşatabilmek için kendilerini feda eden dedelerimizi atalarımızı. Çanakkale destanını düşündüm..Savaş ne kadar kötüyse bir o kadar gerçek bir şey. Dünya ne karmaşık ne çelişkili yer...

 Ben bu sorularla kafamı kurcalarken ve saat burada 23:30 iken bir de yarın sabah 05:30 da uyanmam şart iken içeride gördüklerimi ve sonrasını bir sonraki yazıma saklayayım. Dalai Lama'nın beğendiğim bir sözüyle yazımı bitiriyorum, herkese iyi geceler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder